Pir Sultan Abdal’ın Hayatı ve Eserleri

Şairin hayatı ile ilgili bilgilerin büyük bir kısmı, çeşitli halk rivayetleri ile başta olmak üzere bazı araştırıcıların, Pir Sultan Abdal mahlaslı şiirlerden elde ettikleri çıkarımlardan ve yorumlardan ibarettir. Bu yapılırken âşığın yaşadığı kabul edilen 16. yüzyılda gelişen olaylar ve bu olayların şiirlerdeki yansımalarından hareket edilmiştir. Bu çıkarımlara göre âşığın adı Haydar’dır ve köken olarak Yemenli’dir. Bazı rivayetlerde ise Pir Sultan Abdal’ın ailesinin Horasan’ın Hoy şehrinden göçerek Sivas’ın Yıldızeli ilçesine bağlı Banaz köyüne gelip yerleştiği yer almaktadır. Pir Sultan Abdal’ın şiirlerinin muhtevasını, tasavvuf bilgisini ve kelime hazinesini dikkate alarak onun ciddi bir medrese ve tekke eğitimi almış olabileceğini söyler.

Pir Sultan Abdal’ın şeyhi, şiirlerinde pîrim diye andığı Hasan Efendi olmalıdır. Kul Himmet ile Kul Hüseyin, Pir Sultan Abdal’ın adı bilinen müritleridir. Pir Sultan Abdal’ın musahib’i, Baba’dır. Pertev Naili Boratav, 1939’da Banaz’da yaptığı çalışmada, Pir Sultan Abdal’ın soyundan geldiği söylenen Haydar Efendi’ye köy halkının büyük bir hürmet beslediğine şahit olur.

Pir Sultan Abdal’ın ne zaman ve nerede öldüğü de kesin olarak belli değildir. Onun ölümü üzerine çok sayıda rivayet bulunmaktadır. Pir Sultan Abdal’ın Safevi taraftarlığı ve bu taraftarlığı sebebiyle katılmış olabileceği birtakım kalkışmalar dolayısıyla Sivas’ta belli bir süre hapsedildiği ve akabinde de bugün Kepçeli olarak bilinen yerde bir zaman kendisinin müridi de olan Sivas Valisi Hızır Paşa tarafından astırıldığı rivayet edilmektedir. Pertev Naili Boratav’ın tespit ettiği rivayete göre, Sofular köyünde yaşayan Hızır, Banaz’a gelerek Pir Sultan Abdal’a mürit olur. Belli bir zaman sonra Pir Sultan Abdal’a “Pirim bana himmet ver de bir makama geçeyim, büyük adam olayım.” der. Pir Sultan, “Ulan Hızır, ben dua ederim, sen büyük adam olursun, paşa, vezir olursun, gelir beni asarsın.” der. Pir Sultan’ın himmetiyle İstanbul’a giden Hızır, paşa (vali) olarak Sivas’a döner. Hızır Paşa, şeyhi Pir Sultan’ı bir gün makamına davet eder ve ona ikramlarda bulunur. Pir Sultan, ikramları haramla elde edilmiş şeyler olduğunu düşündüğü için yemeyi kabul etmez. Hatta köpeklerinin bile bu haram şeyleri yemeyeceklerini söyler. Gerçekten de köpekler önlerine konan yemekleri yemezler. Hızır Paşa, bu yapılanları hakaret olarak görür ve Pir Sultan’ı Toprakkale’de hapse kor. Bir zaman sonra içinde ‘şah’ sözcüğü geçmeyen üç şiir söylerse Pir Sultan’ı affedeceğini söyler. Pir Sultan sırasıyla, Hızır Paşa bizi berdar etmeden / Açılın kapılar Şah’a gidelimKul olayım kalem tutan eline / Kâtip ahvalimi Şah’a böyle yaz ve Ala gözlü pirim sen himmet eyle / Ben de bu yayladan Şah’a giderim ayaklı şiirleri söyler. Hızır Paşa, bu üç şiiri dinledikten sonra Pir Sultan’ın asılmasını emreder. Pir Sultan Abdal asıldıktan sonra hırkasının darağacında asılı kaldığı kendisinin ise Sivas’ı, dört farklı yönden terk ettiği halk arasında yayılır.

Pir Sultan Abdal’ın devamlı kavuşmayı arzuladığı ve bir gün mutlaka çıkıp geleceğini düşündüğü şah, İmam Mehdi olmalıdır. Onu bir şiirinde, Koca Haydar Şah-ı cihan torunu / Ali nesli güzel imam geliyor şeklinde anar. Cihanın şahı haydar olarak Hz. Ali’den başkası olmaması gerek. İmam Mehdi’nin de İmam Ali’nin neslinden olduğunu da bildiğimize göre Pir Sultan İmam Mehdi’ye seslenmiş olması yüksektir.

Halk rivayetlerinde Pir Sultan Abdal’ı astıran kişi olarak adı geçen Hızır Paşa’nın tarihî kişiliğini saptamak için yapılan çalışmalar, aynı zamanda Pir Sultan Abdal’ın da ölüm tarihini belirlemeye yönelik olmuştur. Pir Sultan Abdal’ın Şah Tahmasb zamanında yaşadığı sabit olduğundan onu astıranın, 1552’de Köstendil, 1554’de Şam Beylerbeyi olan, 1560’da da Bağdat’a Beylerbeyi tayin edilip 1567’de ölen Hızır Paşa olduğu söylenebilir. Buna göre Pir Sultan Abdal’ın 1560’larda Hakk’a yürüdüğünü tahmin etmek olanaklı görünmektedir. Pir Sultan Abdal’ın mezarının nerede olduğu da tam olarak bilinmemektedir. Pir Sultan hakkındaki rivayetlerde, onun asıldığı yerde gömülü olduğu kaydı vardır.

Pîr Sultan Abdal’ın ‘eser’ olarak kabul edilebilecek müstakil cönk, yazma veya matbu nüshası olan bir eseri yoktur. Bazı cönk ve mecmualarda dağınık olarak bulunan şiirleri daha çok sözlü belleklerde yaşatılmış ve günümüze taşınmıştır.

Pir Sultan Abdal mahlaslı şiirlere yer veren en eski kaynak, 1608’de yazılan Menâkıbü’l-Esrâr Behcetü’l- Ahrâr dır. Bu eserde, Gafillen bacadan düşme / Evvel kapu şeraittir, İsmin anınca salâvat verenler / Meşrebim virdim Muhammed Ali’dir ve Âşıktan ahval isterler / Tasdik ehli kal isterler şiirleri Pir Sultan Abdal mahlasını taşımaktadır. Âşık hakkındaki ilk kitap neşri ise Sadettin Nüzhet’e aittir. Kitapta, yazarın değişik cönk ve mecmualardan derlediği yüz beş şiir ile altı nefes’in bestesi yer almaktadır.

Alevilerce yedi büyük şairden biri sayılan Pir Sultan Abdal’ın nefesleri, yüzyıllardır “ayin-i cem”lerde söylenmektedir. Pir Sultan Abdal’a ait olduğu kabul edilen şiirler, hecenin yedi, sekiz ve on birli kalıplarında ve koşma biçimindedir. Pir Sultan’ın şiirlerindeki dil, kendi çağının günlük konuşmalarda kullanılan Türkçe’dir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir