Fuzûlî’nin Hayatı ve Eserleri

Asıl adı Mehmed, babasının adı ise Süleyman’dır. Başkalarının tercih etmeyeceğini düşündüğü ve olumlu anlamıyla kendisini tanımlayıcı bulduğu için “fuzûlî” sözcüğünü mahlas olarak almıştır. Türkmenlerin Bayat boyundandır. Kaynakların bir kısmı, Fuzûlî’nin doğum yeri gibi doğum tarihi de tam olarak bilinmemektedir.

İlk eğitimini, kaynaklarda Hille müftüsü olduğuna dair rivayetlerle anılan babasından almış olması muhtemeldir. Daha sonra Rahmetullah adlı başka bir hocanın derslerine devam ettiği söylenir. Eğitim sürecinin evreleri belirsizliğini korusa da bilgin şairlerden olduğu kesindir. Bilginliğinden ötürü eski kaynaklar ondan Mevlânâ Fuzûlî diye bahsederler.

Siyasal istikrarsızlığın ve mezhep farklılığına dayalı ayrışmaların yaşandığı bir coğrafyanın bütün gelgitlerini onun hayatı ve eserleri üzerinden okumak mümkündür. Fuzûlî, kısacık ömrünü üç ayrı devletin tebası olarak tamamlamıştır. Necef’teki Hz. Ali Türbesinde türbedarlık yaptığı tahmin edilmektedir.

Osmanlıların Bağdat’ı fethinden sonra Fuzûlî, bir daha depreşmemek üzere ümitlerini kaybettiğini ünlü Şikâyetnâme adlı eserine yansıtmıştır.

Bağdat’ın fethinden ölümüne kadar (1534-1556) geçen zaman içinde Fuzûlî’nin ömrünü nerelerde geçirdiği tam olarak bilinmemektedir. Onun bazı şiirlerinde Bağdat’ı övdüğü, bazı şiirlerinde ise Bağdatlıları eleştirdiği ve ömrünün o bölgede geçmesine hayıflandığı görülür. Şair yukarıda bahsi geçen türbedarlık görevi dolayısıyla Kerbela ve Necef’te bulunmuş olmalıdır.

Fuzûlî, 963/1556 yılında Bağdat ve çevre­sini kasıp kavuran büyük veba salgını sı­rasında muhtemelen Kerbela’da vefat etmiştir. Ölümüne ebced hesabıyla “Geçdi Fuzûlî” sözüyle tarih düşürülmüştür. Mezarlarının ehl-i beyt türbelerine yakın olmasını arzu eden pek çok Alevi gibi Fuzûlî de bir beytinde, öldüğü zaman üzerine Hz. Hüseyin’in gölgesinin düşeceği bir yere gömülmeyi vasiyet etmiştir. Bu isteğine uygun olarak Kerbela’daki Hz. Hüseyin Türbesinin yanına gömüldüğü sanılmaktadır.

ESERLERİ:

Fuzûlî üç dilde; Arapça, Farsça ve Türkçe manzum ve mensur eserler vermiştir. Onun eserleri Azerbaycan, İran ve Türkiye’de geçtiğimiz yüzyılın başından itibaren yayımlanmıştır.

Türkçe Eserleri

Fuzûlî Dîvânı: Fuzûlî’nin şiire dair görüşlerini anlattığı mensur bir mukaddimeyle başlayan mürettep divanının nüshalarına aşağı yukarı bütün yazma eser kütüphanelerinde rastlanır

Leylâ ve Mecnûn: Türk edebiyatında Leylâ ile Mecnûn denildiğinde ilk akla gelen isim Fuzûlî’dir. 

Fuzûlî’nin bu eseri, Türk edebiyatında yazılan diğer mesnevilerden daha fazla ilgi görmüş, tanınmış, sevilmiş, yazma ve matbu olarak çoğaltılmış ve üzerinde çok sayıda çalışma yapılmıştır. Leylâ ile Mecnûn hikâyesi, Fuzûlî ile birlikte yerli hikâye özelliği kazanmış, Türk edebiyatının en lirik eserleri arasında yer almıştır.

Beng ü Bâde: Afyonla şa­rabın karşılaştırılarak şarabın üstün tu­tulduğu 444 beyitlik bu eser, Şah İsmail’e sunulmuştur. Eser münazara tarzında yazılmış alegorik bir mesnevidir. Dolayısıyla farklı yorumlara açıktır. Bazılarına göre eser, Osmanlı Padişahı II. Bayezid ile Şah İsmail arasındaki mücadeleyi sembolize etmektedir. Eserin Şah İsmail ile Müşaşaîlerden Ali b. Muhsin arasındaki mücadeleyi anlattığı da ileri sürülmüştür. Fuzûlî külliyatı için­de defalarca basılan eser Kemal Edip Kürkçüoğlu tarafından yayımlanmıştır ( İkinci bs.1956).

Hadîs-i Erbain Tercümesi: Molla Câmî’nin Hadis-i Erbaîn adlı eserinin Nevayî’nin kırk hadis çevirisinin verdiği ilhamla Türkçeye uyarlanmasıdır. Mensur bir mukaddi­me ile başlayan risalede hadisler kıtalar şeklinde çevrilmiştir.

Hadikatü’s-Süedâ: Hüseyin Vâiz-i Kâşifî’nin Ravzatü’ş-şühedâ adlı maktelinden uyarlanan eserde Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da şehid edilişi anlatılmaktadır. Arada bazı manzum parçaların da yer aldığı mensur bir eser­dir. Buna rağmen Şiî ve Alevi-Bektaşi toplulukları arasında manzum eserler kadar itibar görmüştür. Klasik dönemin popüler kitaplarındandır. Yazma eser kütüphanelerinde çok sayıda nüshası vardır. İstanbul, Kahire ve Tebriz gibi önemli merkezlerde birçok defa basılmıştır.

Farsça Eserler

Farsça Dîvân: Fuzûlî’nin Farsça Dîvânı hacim itibariyle Türkçe Dîvânı’ndan büyüktür. Farsça Dîvân’da 49 kaside, 410 gazel, 3 musammat (1 terkib-bend, 1 murabba, 1 müseddes), 46 kıt’a ve 105 rübai vardır. 

Heft-câm: Sâkinâme adıyla da tanınan bu mesnevi 327 beyitten ibarettir. Bu mesnevi, 38 beyittik bir mukaddime ile yedi bölümden meydana gelmektedir. Tasavvufî mahiyetteki eserde musiki alet ve kavramları münazara kurgusu içerisinde konuşturulur. Fu­zûlî’nin diğer eserleri arasında Sâkinâme adıyla birçok defa basılan eser Fars­ça Dîvânı içinde de yayımlanmıştır.

Risâle-i Muamma: Fuzûlî’nin muamma ustası olduğu bilinmektedir.

Rind ü Zâhid: Zâhid bir ba­ba ile rind oğlu arasındaki tartışmaları ihtiva eden bu mensur eserde rind şairin gönlünü, zâhid de düşüncesini temsil etmektedir.

Sıhhat u Maraz: Rûhnâme veya Hüsn ü Aşk olarak da bilinen eser Sühreverdi’nin Mûnisü’l-Uşşak’ından esinlenerek yazılmıştır. Ta­savvufî ve alegorik mahiyetteki bu mensur eserde ruh ve beden ilişkisi sembolik olarak ele alınmaktadır. Kahramanları hüsn, aşk, ruh, kan, safra, balgam, sevda, mizaç, sıhhat, dimağ, maraz ve perhizdir. Eski tıp ilminin kavramlarına tasavvufî anlamlar yükleyerek dervişin fenafillaha erişebilmesi için neler yapması ge­rektiği anlatılır. 

Arapça Eserleri

Arapça Dîvân tertip ettiği söylense de günümüze sadece on bir adet Arapça kasidesi ulaşmıştır. Bir de kelâm ilmiyle ilgili Matla’u’l-İtikâd fî Marifeti’l-Meb­de ve’l-Me’âd adlı Arapça mensur bir eseri vardır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir