İmam Rıza’nın Tevhid ile İlgili Konuşması
İmam Rıza’nın Tevhid ile ilgili konuşması bizlere tevhid ile ilgili çok güzel bilgiler sağlamaktadır. Bu konuşmanın metni aşağıdadır.
Feth el-Curcanî rivayet ediyor: Mekke’den dönüp Horasan’a gittiğim bir sırada Irak’a doğru giden İmam Rıza ile karşılaştım. Onun şöyle dediğini duydum: “Kim Allah’tan korkup sakınırsa başkaları da onun heybetinden ürker. Kim Allah’a itaat ederse başkaları da ona itaat eder.” Ben yavaşça ona doğru yaklaştım ve selâm verdim. Selâmımı aldı sonra şöyle buyurdu:
“Ey Feth! Yaratıcıyı razı eden yaratılmışların öfkesine aldırış etmemelidir. Yaratıcıyı öfkelendiren kimseye de Allah, yaratılmışların öfkesini yöneltse yeridir. Yaratıcı, ancak O’nun kendini vasfettiği (anlatmak, tanıtmak) gibi vasfedilir. Duyuların algılamaktan, vehimlerin (kuruntu) kavramaktan, zihinlerin sınırlandırmaktan, görüşlerin ihata (kuşatma, çevreleme, mecazi anlamda anlayış, kavrayış) etmekten aciz oldukları bir zâtı vasfetmek mümkün müdür?
O, vasfedenlerin vasfedişlerinden uludur, niteleyenlerin niteleyişlerinden yücedir. Yakınlığından uzaktır, uzaklığından yakındır. O uzaklığında yakın, yakınlığında uzaktır. Nasılı nasıl kılan (keyfiyete keyfiyet (nitelik, durum) veren) O’dur. O’nun hakkında “Nasıldır?” denemez. “Neredeye” neredelik (mekâna mekân olma özelliğini) veren O’dur; O’nun hakkında “Nerededir?” sorusu sorulamaz. Çünkü O, nasıllığı ve neredeliği yaratandır.”
İmam Rızanın Tevhid ile İlgili Hutbesinde “Allah’ın Cisim Olmadığı” Konusu
“Ey Feth! Rızık veren Yaratıcı’dan başka tüm cisimler yemekle beslenir; çünkü O cisimlere cisim veren, cisim ve suret olmayandır. Cüz cüz olmaz, sonu gelmez, artmaz, azalmaz, zatı cisim olan bir şeyle terkip olmaktan münezzehtir. Allah latiftir, her şeyden haberdardır, işitendir, birdir, tektir, hiçbir şeye muhtaç değildir. Doğurmamıştır ve doğrulmamıştır. Hiç kimse O’na denk değildir.
Eşyayı yaratan, cisimleri cisimleştiren, sureti şekillendirendir. Eğer Müşebbihe ekolü mensuplarının iddia ettikleri gibi olsaydı Yaratanla yaratılan, rızık verenle rızıklanan, meydana getirenle meydana getirilen birbirinden ayırt edilmezdi. Ama O, yaratıp meydana getirendir. Cisim verip şekillendirdiği, ortaya çıkarıp yarattığı, hüviyet (mahiyet, hakikat) verip ortaya çıkardığı şeylerle arasına fark koymuştur. Bundan dolayı hiçbir şey O’na benzemez.”
İmam Rızanın Tevhid ile İlgili Hutbesinde “Birlik” Konusu
Dedim ki: “Allah birdir, insan da birdir. “Birlik” benzeşmiş olmuyor mu?” Dedi ki: “Muhal (olması gerçekleşmesi olanaksız, imkansız) bir şeyden söz ettin. Allah seni sabit kılsın. Benzeşme ancak anlamda söz konusudur. İsimlerse birdirler. Bunlar da isimlendirilene delâlet ederler. Şöyle ki: Bir insanla ilgili olarak onun bir olduğu söylendiği zaman bedeninin bir tane olduğu, iki tane olmadığı haber verilmiş oluyor. Yoksa insanın kendisi bir değildir. Çünkü organları farklı, renkleri farklıdır ve bir değildir. Bunlar bölünebilen parçalardır. Hepsi eşit değildir.
Kanı etinden ayrıdır ve eti kanından ayrıdır. Sinirleri damarlarından ayrıdır. Kılları derisinden ayrıdır. Siyahı beyazından gayrıdır. Aynı durum bütün varlıklar için geçerlidir. Dolayısıyla insan isim temelinde birdir, anlam bazında bir değil. Yüce Allah ise birdir ve O’ndan başka da “Bir” yoktur. Allah’ta farklılık, ayrılık, ziyadelik (artma, çoğalma) ve noksanlık bulunmaz. İnsan ise yaratılmıştır, yapılmıştır, değişik parçaların, farklı cevherlerin bileşiminden ibarettir. Ancak bütün bunların toplamı esasında bir sayılır.”
İmam Rızanın Tevhid ile İlgili Hutbesinde “Latif” Konusu
Dedim ki: “Sohbetinde geçen lâtifin anlamını da açıkla. Çünkü Allah’ın lâtif oluşunun başkalarının lâtif oluşundan belirgin bir şekilde farklı olduğunu biliyorum; ancak bunu ayrıntılı açıklaman hoşuma gider. ”
İmam buyurdu ki: “Ey Feth! Allah lâtiftir dememin nedeni, O’nun lâtif şeyleri yaratması ve latif olan şeyleri bilmesidir. Allah’ın olağanüstü yaratmasının sanatsal izlerini lâtif olan-olmayan bitkilerin, lâtif varlıkların, hayvanlardan sivrisineklerin ve sineklerin ve neredeyse gözle görülemeyecek kadar küçük olan başka varlıkların şahsında gözlemlemedin mi? Bunların bir kısmı o kadar küçüktür ki erkek mi, dişi mi, önceden doğmuş mu oldukları dahi bilinmez.
Bununla beraber cinsel birleşmeleri, ölümden kaçmaları, kendi yararlarına olan şeyleri toplayışları; denizlerin girdaplarında, ağaçların kabuklarında, ovalarda, vadilerde yaşayışları; birbirlerinin dillerini anlamaları, yavrularıyla anlaşmaları, onlara yiyecek taşıyışları; kızıl ve sarı renklerin, beyaz ve kırmızının bir arada oluşları ile latîf varlıkların yaratıcısının lâtif olduğunu anlarız. Yine biliyoruz ki, bir şeyi yapan herkes, onu başka bir
şeyden yapmıştır; fakat büyük ve küçük bütün şeylerin yaratıcısı olan Allah bir başka şey kullanmadan yaratır.”
İmam Rızanın Tevhid ile İlgili Hutbesinde “Başka Yaratıcı Var Mıdır?” Konusu
Dedim ki: “Sana feda olayım! Yüce Yaratıcıdan başka yaratıcı var mıdır?” Dedi ki: “Allah Tebareke ve Teâlâ şöyle demiştir: “Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir.” (Müminun suresi 14.ayet) ve yine demiştir ki; kulları arasında İsa b. Meryem gibi şahıslar Allah’ın izni ile çamurdan kuş şekli yapar sonra ona üfler, o da Allah’ın izni ile kuşa dönüşüverirdi. Ayrıca Samiri onlar için böğürebilen bir buzağı heykeli yarattı.”
Dedim ki: “İsa’nın nübüvvetine delil olsun diye çamurdan kuş yapması, Samiri’nin Musa’nın nübüvvetini geçersiz kılmak için böğürebilen bir buzağı yapması ve Allah’ın onların bu şekilde olmasını istemesi şaşılacak bir şey değil mi?” Buyurdu: “Yazıklar olsun sana ey Feth! Allah’ın iki iradesi ve iki meşiyeti (dileme, isteme, istek, arzu, irâde) vardır: Bir irade kesinlik, bir irade de azmetme anlamını ifade eder.
Bir şeyi yasaklarken istemesi ve bir şeyi de emrederken istememesi mümkündür. Görmez misin ki, Âdem ve eşini ağaçtan yemelerini yasaklarken onların yemesini istemiştir. Eğer istemeseydi o ağaçtan yiyemezlerdi; eğer yemiş olsaydılar onların istemeleri Allah’ın istemesine galip gelmiş olacaktı.”
Aynı şekilde İbrahim’e oğlu İsmail’i boğazlamasını emretmiş; fakat boğazlamasını istememiştir. Eğer isteseydi İbrahim’in isteği Aziz ve Celil olan Allah’ın isteğinden üstün gelmiş olacaktı. [1] Dedim ki: “Beni büyük bir sıkıntıdan kurtardın, rahatlattın. Allah da sana huzur versin.” Buyurdunuz ki: “Gören ve duyandır. Acaba görmek göz, duymak da kulakla mıdır?”
İmam Rızanın Tevhid ile İlgili Hutbesinde “Allah’ın Görme ve Duyma” Konusu
Buyurdu ki: “O gördüğüyle duyan, duyduğuyla da görendir. Görendir yaratılanların gördüğü gibi değil, duyandır duyanların duyduğu gibi değil. Öyle ki yer altında olsun denizde olsun çok karanlık bir gecede, sessiz bir kayanın üzerindeki siyah bir karıncanın ayak izi gibi gizli şeyler O’na saklı kalmaz. Bundan dolayı diyoruz ki O görendir, ama yaratılanların gözüyle gördükleri gibi değil. Çeşit çeşit dillerin olması O’nun hata yapmasına sebep olmaz, birinden duyması başkalarından duymasına engel teşkil etmez. Bundan dolayı diyoruz ki O duyandır, ama duyanların duyması gibi değil.”
Dedim ki: “Sana feda olayım bir konu kaldı. Buyurdu: “Allah babanı bağışlasın, söyle.” Dedim ki: “Kadim”, olmayan bir şeyin eğer olsaydı nasıl olacağını bilen midir? Dedi ki: “Vay sana soruların zordur. Allah’ın şöyle dediğini duymadın mı? “Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka tanrılar olsaydı, yer ve gök, (bunların nizamı) kesinlikle bozulup gitmişti. (Enbiya suresi 22. ayet)” Yine: “Mutlaka biri ötekine üstün gelmeye çalışırdı. (Mü’minin suresi 91. ayet)”
İmam Rıza’nın Tevhid ile İlgili Konuşmasının Son Sözleri
Yine ateş ehlinin sözünü anlatırken şöyle buyurmuştur: “Bizi çıkar, yaptığımızdan başka salih bir amelde bulunalım. (Fatır suresi, 37.ayet)”. Ve şöyle buyurmuştur: “Eğer (dünyaya) geri gönderilseler yine kendilerine yasak edilen şeylere döneceklerdir. (Enam suresi 28. ayet)” Muhakkak ki olmayan bir şeyi, eğer olsaydı nasıl olacağını bilendir. Elini ayağını öpmek için ayağa kalktığımda başını öne eğdi; ben de yüzünü ve başını öptüm. Sonra ben de tarifi imkânsız olan mutluluk ve neşe içinde ayrıldım.”
** Bu konuşmanın geçtiği kitabın (Tevhid) yazarı Muhammed b. Ali b. Babeveyh bu konu hakkında şöyle demiştir: “Allah Teâlâ, her ikisinin de yiyeceğini bilmesine rağmen Âdem ve eşinin ağacın meyvesinden yemesini yasaklamıştı, ama Allah yeme fiilinin kudret ve gücüyle gerçekleşmesini istememiş ve yine baskı ve yasaklamayla ondan yemelerini yasaklamıştı. İşte Allah’ın onlar üzerindeki iradesi budur. Eğer aziz olan Allah, onları cebirle (zor kullanma) yemekten men etmiş olsaydı sonra onlar da ondan yeselerdi, o zaman İmam Rıza’nın söylediği gibi onların meşiyeti (iradesi) zayıflıktan münezzeh olan ulu ve büyük Allah’ın meşiyetine (iradesine) galip gelmiş olurdu.”
Dipnot:
1- Meşiyet ve irade varoluşsal (tekvinî) ve yasal (teşriî) olmak üzere iki kısma ayrılır. Varoluşsal irade ve meşiyet gerçektir, yasal meşiyet ve irade görecelidir. Bu rivayette gerçek nitelikli varoluşsal iradeyi kesin, görecelilik nitelikli iradeyi de azmetme şeklinde vasfetmiştir.