İmam Hasan’ın Hayatına Kısa Bir Bakış
İmam Hasan 4 Mart 625’de (Hicri 3. yıl, Ramazan 15) doğdu ve 9 Mart 670’de (Hicri 50. yıl, Sefer 7) şehit düştü. İmam Ali ve Hz. Fatıma‘nın oğludur. Babasının şehadetinden sonra, kısa bir süre sonra İmamet, Hilafet ve Müslümanların lideri olma görevine geldi. (Gadir-i Hum ve birçok yerde Peygamberimiz 12 İmamı lider olarak belirledi) . İmam Hasan, Alevi Müslümanların 2. İmamıdır. İmam Hasan, Sünniler tarafından Hz. Muhammed‘in (saa) torunu olarak da büyük saygı görmektedir.
Medine’de Doğumu
İmam Hasan 625 yılında (Hicri 15 Ramazan) doğdu. Alevi ve Sünni kaynaklarına göre, Peygambere ilk torununun doğumunda, Hz. Cebrail tarafından İslam öncesi dönemde kullanılmayan bir isim olan Hasan adını vermesi emredildi. Peygamber, torununun saçlarını tıraş ederek ve doğumundan dolayı bir koç kurban ederek O’nun doğumunu onurlandırmıştır. Eşsiz bir ailede büyümüştür, annesi alemlerin en iyi kadını ve babası da Hz. Muhammed‘den (saa) sonra en büyük kişiydi, bu yüzden ona en güzel ahlak öğretildi.
Gençliği döneminde, İmam Hasan, babasını İslam’ı savunan biri olarak savaş alanında gördü ve aynı zamanda hac vesilesiyle Müslüman topluluğa vaaz verirken ve dedesi Hz. Muhammed‘in (saa) vefatından sonraki ilk üç halife döneminde devletin meselelerinde uzak kaldığı role çekilmeden önce Yemen’e İslam dinini anlatmak üzere gittiğine şahit oldu. İmam Hasan ve İmam Hüseyin‘in “Cennet Gençlerinin Efendisi” olduğunu ve İmam Hasan ve kardeşi İmam Hüseyin’in “Otursalar da Kıyama dursalar da” İmam olduğunu belirten hadisler Ehl-i Sünnet’in kaynaklarında da vardır. İmam Hasan, Kisa hadisinde yer alan beş kişiden biridir. (Pençe-i al-i aba) Hz. Muhammed‘in (saa) Kisa hadisinde ve Mübahele gününde İslam’ın gerçeğine tanıklık etmek için getirdiği çocuklarından biri İmam Hasan biri İmam Hüseyin’dir.
İmam Hasan üçüncü halife döneminde Osman’a karşı çıkan isyanda Osman ibn Affan’a suikast yapılmaması için evinin önünde bekleyen muhafızlardan biriydi ayrıca bu olaydan çıkan çatışmadan dolayı yaralandı.
Üçüncü halife hilafet sarayında isyancılar tarafından öldürüldüğünde, nihayet insanlar İmam Ali‘den daha iyi kimsenin onlara liderlik edemeyeceğini anladılar, böylece İmam Ali Müslümanlara liderlik etmek için seçildi. İmam Hasan birçok yerde babasına yardım etmiştir. Bu yardımlar; Kufe valisi Ebu Musa el-Eş’ari, Cemal savaşını yürütenlere karşı durmak için İmam Ali heyeti ile işbirliği yapmadığında, İmam Ali Ammar ibn Yasir ve İmam Hasan’ı Kufe’ye bir mektupla gönderdi. İmam Hasan Kufe mescidinde bir vaaz verdi ve yaklaşık 10.000 kişiyi Nakisin [1] ordusuna karşı katılmaya ve karşı durmaya ikna etmeyi başardı. Daha sonra babasının yanında Basra, Sıffin ve Nehrevan savaşlarına aktif olarak katıldı. Bu savaşlarda hem asker hem de lider olarak beceri gösterdi.
İmameti
İmam Ali‘nin şehadetinden sonra yeni bir halifenin göreve gelmesi gerekiyordu. İmam Ali’nin şehadetinden önce İmam Ali’nin bildirmesiyle İmam Hasan halife olarak bildirildi. Böylece Kufe’deki Müslümanlar, İmam Hasan’a bağlılıklarını tartışmadan bildirdiler.
Bununla birlikte, İmam Ali ile uzun süredir devam eden anlaşmazlığı olan ve her zaman gerçeğe ve doğruluğa karşı olan Muaviye ibn Ebi Süfyan, sadece İmam Hasan’a karşı çıkmadı aynı zamanda Suriye, Filistin ve Mavera-i Ürdün (Şark’ul Ürdün) güçlerinin komutanlarını İmam Hasan’a karşı savaşa hazırlanmak için kendisine katılmaya çağırdı. İmam Hasan için savaştan başka seçenek yoktu, bu yüzden ordusunu savunmak için topladı. Savaş alanının yakınında, Muaviye bazı kişileri İmam Hasan’ın ordusuna gönderdi ve İmam Hasan’ın savaştan vazgeçmek istediği yalan bilgisini yaydı. İmam Hasan, ordunun kendi emirlerini yerine getirmesini istemesine rağmen, Muaviye’nin hilelerine kanan birliklerin bir kısmı isyan etti ve Muaviye’nin adamları tarafından kandırılarak İmam Hasan’a saldırdılar. İmam Hasan bu saldırı da yaralandı, ancak sadık askerleri onu korudu ve isyancıları öldürmeyi başardılar. Öte yandan, Muaviye çok ahlaksız olduğu için, İmam Hasan’ın ordusunun komutanlarına büyük miktarda para, geniş mülkler ve valiliklerden oluşan vaatlerini sundu. Derin inancı olmayan komutanlar, bu mülkler ile kandırılarak sadece İmam’ı terk etmediler aynı zamanda kendileriyle katılan ordularını da aldılar ve sadece İmam’ın bazı sadık arkadaşları onun yanında kaldı.
Bu durumda artık savaşmak doğru seçim değildi. İmam Hasan, ordusunun Muaviye ile savaşmak için yeterli olmadığını da biliyordu, ayrıca Müslümanların birbirleriyle savaşa girmesinin insanlarının birçoğunu kaybetmesine neden olacağını da biliyordu. Muaviye’de savaşmak konusunda tam bir korkak olduğu için Kureyş kabilesinden iki adamını anlaşmaya varmak için İmam Hasan’a gönderdi. [2]
Muaviye, Abd-i Şems kabilesinden Abdurrahman bin Sumura ve Abdullah bin Amir bin Kurayz adlı iki Kureyşliyi İmam Hasan’a gönderdi. Bunun üzerine İmam Hasan’ın yanına giderek ondan barışı kabul etmesini istediler. İmam Hasan Muaviye ile ancak bazı şartlar altında bir barış anlaşması yaptı.
Muaviye ise bu antlaşmadan sonra şartlarına uymayarak Kufelilere “Sizi ıslah etmek için mi yetki aldığımı sanıyorsunuz? Hayır, ben iktidarı ele geçirdim ve herhangi biriniz benimle aynı fikirde olmaz ise başını kaybedecek.” Kendisinden sonra oğlu Yezid’i halife tayin ederek iktidarı ailesinde tutma hırsını da gerçekleştirmiş oldu.
İmam Hasan ile Muaviye’nin Arasındaki Barış Antlaşmasının Bazı Koşulları:
- İmam Hasan, Muaviye’den Kur’an’ı ve Peygamberin sünnetini (geleneklerini) takip etmesini istedi. Ancak Muaviye Kûfe’ye döndüğünde halka şöyle dedi: “Ben salat ettirmek, zekatı toplamak, hacca gitmek için bir anlaşma imzalamadım, bunlarla işim yok hayır, sadece yönetmek ve himaye etmek için hilafeti aldım. Şimdi, tüm şartlar (İmam Hasan ile arasında) ayaklarımın altındadır.”
- İmam Hasan, antlaşmada Muaviye’nin kendisinden sonra halife ilan tayin etmemesi üzerine şart koydurduğu gibi hilafetin kendisine ait olduğunu söyledi. Ancak Muaviye bir süre sonra insanları zorlayarak ve öldürerek Yezid’i yerine halife ilan etti ve biat topladı.
- İmam Hasan, Muaviye’den Alevilerin haklarına saygı göstermesini ve onları huzur ve güvenlik içinde bırakmasını istiyordu ancak Muaviye bu şartlara da aykırı davrandı.
Muaviye, Alevilerin bulunduğu her yerde öldürülmesini emretti, iki kişiden birinin Alevi olduğuna tanıklık etse bile o kişinin öldürülmesine ayrıca adı Ali olan her bebeğin veya çocuğun öldürülmesine emir verdi.
Daha sonra İmam Hasan Medine’ye döndü. Barış antlaşmasından sonra orada kaldığı süre boyunca, Muaviye’nin bazı takipçileri tarafından alaya ve küfre maruz kaldı. Hilafetten vazgeçtiği için taraftarlarının öfkelerine maruz kalan İmam Hasan’a desteklerinden yoksun bıraktılar ve İmam Hasan zor zamanlar geçirdi.
Hayatı boyunca tüm eşyalarını tamamen iki kez bağışladı. Ayrıca malını kendisi ve fakirler arasında üç defa eşit olarak paylaştırdı. O tevazu, cömertlik, ilim ve hilim, yiğitlik ve birçok müspet ahlâk noktasında meşhurdu.
Şehadeti
İmam Hasan M.S. 670’de (Hicri 50, 7 Safer) Medine’de şehit oldu. Mescid-i Nebi’nin karşısındaki ünlü Cennetü’l Baki mezarlığına defnedildi. Tarihçilere göre Muaviye, halifeliği kendi oğlu Yezid’e devretmek istemiş ve İmam Hasan’ı bir engel olarak görmüştür. Alevi ve Sünni kaynaklarına göre, İmam Hasan’ın eşi Ja’de bint el-Eş’as İbn Kays (Eş’as’ın kızı Jade) ile gizlice temasa geçti ve onu kocasını zehirlemeye teşvik etti. Ja’de, Muaviye’nin istediğini yaptı ve eşi İmam Hasan’a orucunu açması için verdiği bal ile karıştırılmış zehiri verdi.
Muaviye Ja’de’ye Yezid’le evlilik ve bolca altın sözü verdi. Zenginlik ve güç vaadiyle baştan çıkarılan Ja’de kocasını zehirledi ve ardından ödülünü almak için Şam’daki Muaviye’ye gitti. Muaviye ise verdiği sözü tutmadı. Ja’de’nin İmam Hasan’ı öldürdüğü ve Muaviye tarafından reddedildiği için aklını kaybettiği söylenir.
Ayrıca Sadi Hazreci, Taberi’nin şöyle naklettiğini aktarmıştır: “Tarih-i Taberî’de Hasan ibn Ali’nin Muaviye devrinde zehirlendiği yazılıdır. Kurnaz olan Muaviye, İmam Hasan’ın karısı Jade bint el-Eş’as’a gizlice şurup gönderdi ve Hasan’ı öldürürse Yezid ile evlendireceğini söyledi.” [3]
Ancak ne yazık ki bu rivayet, Tarih El-Taberi kitabının yeni baskılarında mevcut değildir ve bazıları tarafından çıkarılmıştır.
İmam Hasan son saygısını gösterebilmek için defninin Peygamberimizin kabrinde yapılmasını istemişti. Bu silahlı çatışmaya neden oldu. Cenaze, Hz. Muhammed‘in (saa) kabrine doğru ilerlerken, atlara binmiş Emeviler onu engelledi. Aişe binti Ebu Bekir (Peygamberin eşlerinden olan birinci Halife Ebubekir’in kızı Aişe) çıktı, bir katıra binerek; İmam Hasan’ın Hz. Muhammed’in (saa) mezarının yanında defnedilmesine izin vermedi. Sonra da tabutunu oklattı. Mervan da Osman’ın (üçüncü halife) Peygamberin yanına gömülmesine izin verilmediği gerekçesiyle itiraz etti.
İbn Kesir’in El-Bidaye ven-Nihaye adlı kitabında olayların ayrıntılı bir açıklaması bulunmaktadır: “Cabir bin Abdullah’ın şehadet günü Hasan b. Ali’yi gördüğü rivayet edilmiştir. İmam Hasan’ın kardeşine kendisini Resulullah’ın yanına defnetmesini emretmesi üzerine, Hasan ibn Ali ile Mervan ibn Hakem arasında ihtilaf çıkacaktı. Mervan, İmam Hasan’ın Rasûlullah ile birlikte gömülmesine izin verilmesine itiraz etti. Aslında Mervan, ölümüne kadar Beni Haşim kabilesinin düşmanı olmaktan asla vazgeçmemiştir. Cabir: “O gün Hüseyin bin Ali ile konuştum, dedim ki: Ey Ebu Abdullah! [4] kardeşiniz de çatışma görmekten hoşlanmazdı. Onun için onu Cennet’ul Baki’ye gömelim, İmam Hüseyin‘de öyle istiyordu ve öyle yaptı.”
Bir yıl önce görevden alınan Mervan El-Hakem, Osman Cennet’ul Baki’de gömülü olduğu sürece İmam Hasan’ın Hz. Muhammed’in (saa) yanında Ebu Bekir ve Ömer ile birlikte gömülmesine izin vermeyeceğine yemin etti… Muaviye sonunda Mervan’ı tekrar Medine’ye vali atayarak bu duruşundan dolayı ödüllendirdi. İmam Hasan’ın şehadetinden sonra Iraklı takipçileri İmam Hüseyin’e bağlılık sözü verdi ve Muaviye’yi ortadan kaldırmayı teklif etti. Çünkü Peygamberin rivayetleriyle 12 İmamlar hakkında bilgi sahibiydiler.
İmam Hasan’ın mezarını içeren türbesi, 1925’te Medine’nin El-Suud aşireti (Vahhabiler) tarafından tahrip edildi. Bu Suudi Arabistan’da mezarlıkların genel yıkımının bir parçasıydı. Vahhabilerin gözünde, tarihi yerler ve türbeler “şirki” teşvik eder ve yok edilmelidir ancak bu görüş İslam’ın görüşüne aykırıdır. Şu anda hakim olan Suudi yönetim hala bu politikayı izlemektedir. Bu kabirleri ziyaret etmek isteyen insanlara izin vermemekte hatta şiddet uygulamaktadır. Buradaki mezarlara tekrardan türbe yapılmasına da izin vermemektedirler.
Dipnotlar
1- Yeminini ve biatini bozanlar anlamına gelen Nakisin grubu Peygamberimizin hanımı Aişe’nin etrafında birleşen ve liderliğini Talha ve Zübeyr’in yaptığı gruba denmektedir. Bu grup Kufe ve Basra kentini işgal etmiştir.
2- Sahih-i Buhari, Cilt 3, Bab 49, Sayfa 867, El-Hasan el-Basri’den rivayet edilmiştir.
3- el-Sadi El-Hazreci, Uyun El-Enba fi Tabakat El-Etibba, Cilt 1, Sayfa 174.
4- İmam Hüseyin’in künyesi. Araplarda saygı ifadesi olarak künyeleri ile hitap edilir. Künye çocuğunun ismiyle babasının ilişkilendirilerek hitap edilmesidir. Burada Abdullah’ın babası anlamına gelmektedir.