İmam Rıza’nın Tevhid Hutbesi

İmam Rıza’nın Tevhid Hutbesi, Abbasi halifesi Memun’un (la) isteği üzerine okunan hutbedir.

Ben-i Haşim İmam Rıza’ya hitaben: “Ey Ebu’l Hasan! Minbere çık ve Allah’a ibadet etmemiz için bize işaret ve alâmet göster.” dediler. İmam Rıza minbere çıkarak düşünceli bir şekilde konuşmadan bir müddet öylece oturduktan sonra, dingin bir şekilde yerinden kalkarak ayakta durdu. Allah’a hamd ve sena edip Peygamber ve Ehl-i Beyti’ne selâm verdikten sonra, şöyle buyurdu:

İmam Rıza’nın Tevhid Hutbesinin Metni

“İbadetin evveli Allah’ı tanımak, O’nu tanımanın aslı O’nu bir bilmektir. Allah’ın birliğinin nizamı sıfatlardan O’nu nefyetmektir. Çünkü akıllar şehadet etmektedir ki sıfat ve mevsuf mahlûktur. Ve her mahlûk şehadet etmektedir ki sıfat ve mevsufu olmayan tarafından yaratılmıştır ve sıfat ve mevsuf şehadet etmektedir ki birbirlerine yakındırlar. Ve birbirine yakınlık, sonradan oluştuğuna şehadet etmektedir ve sonradan oluşmak, sonradan oluşması mümkün olmayan ezeliyetin mümkün olmadığına şehadet etmektedir.

Kim Allah’ı teşbihle tanımışsa O’nun zatını tanımamıştır, kim O’nun vahdaniyetinin künhüne varmak istemişse O’nu bir bilmemiştir, kim O’nu birine benzetirse O’nun hakikatine ermemiştir, kim O’nun nihayetini tasavvur ederse O’nu tasdik etmemiştir. Kim O’na doğru işaret ederse O’nu ihtiyaçsız bilmemiştir, kim O’nu birine teşbih verirse O’nu niyetinden geçirmemiştir, kim O’nu cüz cüz bilse O’na boyun eğmemiştir, kim O’nu hayal ederse O’nu irade etmemiştir, her iyi şey O’nun eliyle yapılmıştır. O’ndan başka kaim olanlar ise O’nunla istidlâl olunacak malûldür. Allah’ın, kendisiyle delil gösterilecek mahlûkudur ve akıllar vasıtasıyla marifetine inanılacak ve Allah’ın hücceti fıtratla sabit olacaktır.

Allah ile mahlûkatı arasında hicap vardır. Allah’ın kullarından ayrıldığı nokta illet malûl ilişkisi esasıncadır ve zatîdir. Allah’ın onları yaratmaya başlaması, O’nun başlangıcının olmadığına delâlet etmekte, çünkü her başlangıcı olan varlığın başka bir varlığın başlangıcını sağlaması mümkün değildir. Kullarını organlarla donatması, kendisinin azasının olmadığına delâlet etmektedir, çünkü azası olanların onlara ihtiyaç duyduğuna azalar delâlet etmektedir. Allah’ın adları tabir, eylemleri anlatma, zatı hakikat ve künhü O’nunla kulları arasındaki ayrılığına delâlet eder. Baki kalması Allah’tan başkalarının tanınmasına sebep olur, artık kim Allah’ı vasfederse O’na karşı bilgisizdir ve kim O’nu bir şeye şamil bilirse O’na karşı sınırı aşmış olur.

İmam Rıza’nın Tevhid Hutbesi; Allah’ı Vasıflandırmak

Kim O’nun künhüne ermek isterse hata eder. Kim “Allah nasıldır?” diye sorsa, O’nu birine benzetmiş olur. Kim “Neden?” diye sorsa Allah’a sebep isnat etmiştir. Kim “Ne zaman?” diye sorsa O’nu zamana hasretmiş. Kim “O nerededir?” diye sorsa, O’nu bir şeyde karar kılmıştır. Kim “Ne zamana kadar?” diye sorsa, O’nun için son karar kılmıştır. Kim “Nereye kadar?” diye sorsa, O’nun müddetli olduğunu sanmıştır. Ve kim O’nun müddetli olduğunu düşünse O’na bir son düşünmüştür ve kim O’nun için son düşünmüşse, O’nu parçalı bilmiş ve kim O’nu parçalı bilse O’nu vasıflandırmıştır.

Ve kim O’nu vasıflandırmışsa O’nun hakkında kâfir olmuştur. Allah, mahlûkatın değişmesiyle değişmez ve onların mahdut olmasıyla mahdut olmaz. O; birdir, sayılar mefhumuyla değil; zahirdir, vasıtayla değil; aşikârdır. Gözle görülecek gibi değil; batındır, bir şeyin içinde değil; ayrıdır, mesafeyle değil; yakındır, birliktelikle değil; lâtiftir, cisimle değil; mevcuttur, yokluk sonrası değil; faildir, icbarla değil; mukadderdir, onlar üstünde düşünmeden; müdebbirdir, hareketle değil; irade edendir, zorluğa düşmeden; isteyendir, onlar için telâş etmeden; derk edendir, cismi olmadan; duyan ve görendir, azası bulunmadan.

Zamanların O’nunla birlikteliği yoktur, mekânların kapsamı dışındadır. Uyuklamak O’nda söz konusu olmaz, sıfatlar O’nu sınırlamaz, âletler O’nu mukayyet etmez, künhü zamana, vücudu yokluğa, ezeliyeti başlangıca mukaddem olmuştur. Hisleri harekete geçirmesi kendisinin his sahibi olmadığını; cevherleri ortaya çıkarması, kendisinin cevher sahibi olmadığını gösterir. Eşyada çelişkiler ortaya atmasıyla, kendisinde tezadın bulunmadığını; işler arasındaki yakın bağın olması, O’nda yakınlığın olmadığını gösterir. Işığı karanlıkla, açığı karmaşalıkla, kuruyu yaşla, sıcağı soğukla zıt olarak yaratmıştır.

İmam Rıza’nın Tevhid Hutbesi; Eşyadaki Zıtlık

Zıtlar arasında uyum ve ülfet, yakınlar arasında ayrılık icat etti. Böylelikle ayırmayla ayırıcı, ülfet ve uyumla ülfet verici olduğunu gösterdi. Bu Aziz ve Celil olan Allah’ın şu sözüne delâlet etmektedir: “Her şeyden de çift çift yarattık ki, düşünüp öğüt alasınız. (Zariyat, 49)” Böylelikle önce ve sonra arasını ayırarak, kendisi için önce ve sonranın olmadığının bilinmesini sağladı.

Onların temayüllerine, onlara temayül verenin temayülü olmadığına şahit tuttu. Onlar arasındaki farklılıkla, onlara farklılık verenin kendisinde farklılık olmadığını gösterdi. Onları zamana münhasır etmekle, onları zamana hasredenin zamana münhasır olmadığını bildirdi. Bazı eşyalar arasına fasıla attı, böylelikle eşya ve kendisi arasında fasılanın olmadığının bilinmesinin sağladı. O, terbiye edeceği kimse var olmadan mabuttu. Mahlûklar var olmadan ilâhtı, malûmlar olmadan âlimdi. Yaratıklar olmadan yaratandır. Duyulacak bir şey olmadan, duyandır.

Yarattıklarını yaratmadan önce de yaratıcı manasına müstahaktı, insanları yoktan var etmeden önce de yaratandır. Nasıl böyle olmasın ki! “Zaman” O’nu kayıp etmez, “çabukluk” O’nu yakınlaştırmaz, “belki” O’nu kaplamaz, “ne zaman” O’nu zamana bağlamaz, “ne zamandan” O’nu kapsamaz , “ile” O’nu bir şeyle birleştirmez. Çünkü eşya kendi kendini kısıtlar, âletler benzerlerine işaret ederler, eylemleri eşyada vuku bulur. Eğer eşyanın devamlılığını nazara alırsak zaman ona mani olur. Ezeliyetini şimdilik dilimi içine alır, eğer böyle olmasa kâmil olmaktan sakındırırdı.

Eşyaların ayrı olması ayırana, farklı olmaları fark koyucuya delâlet eder. Zira onları yaratan akıllarda tecelli eder. Allah, eşya vasıtasıyla gözlere görülmekten korundu. Zihinler onlara yönelik hüküm vermektedir, onlarda ispat olunur. Onlarla delillendirilir. İkrar onların vesilesiyle oldu. Akıllar vasıtasıyla Allah’ın tasdiki itikat haline gelir, ikrar ile O’na iman kâmil olur. Diyanet oluşmaz, ancak marifetten sonra; marifet oluşmaz, ancak ihlâsla; ihlâs teşbihle oluşmaz. Allah için sıfatların ispat edilmesiyle, artık teşbihi nefyetme yolu kalmaz.

İmam Rıza’nın Tevhid Hutbesi; Mabud ile Mahluk’un Ayrılması

Böylelikle, yaratılanlarda olan her şey, yaratanında olmaz ve mahlûkunda mümkün olabilecek şeyler yapıcısında mümkün olmaz. Sakinlik ve hareket Allah’ta cari olmaz, nasıl olabilir ki onda bunu gerçekleştiren kendisidir veya nasıl O’na dönsün ki onu başlatan kendisidir. Zira böyle olmazsa Allah’ın zatı farklı ve künhü parça parça olurdu. Ve ezelden beri olan “birlik” manası muhal olurdu. Gerçekten, yaratan için yaratmadan başka bir mana yoktur. Ve eğer O’nun için geri manası tasavvur edilirse, ileri manası da tasavvur edilir. Ve eğer O’nun için kemal düşünülürse nakıslığı olduğu akla gelir.

Sonradan oluşması imkânsız olmayan nasıl ezeli olmaya müstahak olur, oluşturulması imkânsız olmayanın eşyayı oluşturması nasıl mümkün olur, zira onda yaratıcılık yoktur. Belki yaratılmışların nişanesi onda belirir ve ona delil olunacak şeylerin kendisi delile dönüşür. Sonuç olarak sözün muhal ve imkânsız olmasında hüccet ve kanıt yoktur; onda soru cevapsız kalır; anlamında artık büyüklük olmaz ve mahlûkların ayrılık ve farklılıklarına yönelik yakınma yoktur, ancak ki ezeli mevcudun iki tane olduğunun imkânsızlığı ve başlangıcı olmayan bir şeyin başlangıç olmasının mümkün olmadığını söyleyelim.

Yüce ve Azim Allah’tan başka ilâh yoktur, kim Allah’tan dönerse yalancıdır ve en büyük sapkınlık içindedir ve apaçık bir ziyan içindedir, Allah’ın selâmı Muhammed (saa) Peygamberine ve pak ve temiz olan Ehl-i Beyti’nin üzerine olsun.”

Kaynak: Tevhid kitabı, Muhammed b. Babaveyh, Tevhid ve Teşbihin Nefyi bölümü.


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir