Ehli Beyte Göre Akıl

Ehli Beyte Göre Akıl yazımızda aklın önemine vurgu yapan sözleri sizlerle paylaşacağız.

1- Hasan b. Ali b. Faddal, ashabımızın bazısından İmam Cafer Sadık’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

“Resulullah, hiçbir zaman kullarla aklının derinliğiyle konuşmamıştır.” İmam devamla şöyle dedi: “Resulullah buyurmuştur ki: “Biz peygamberler topluluğuna, “İnsanlarla akıllarının alabileceği oranda ko­nuşmak” emredildi.”


2- Sekûnî, İmam Cafer Sadık’tan ve o da babası İmam Muhammed Bakır’dan riva­yet eder ki:

Müminlerin Emiri Ali şöyle buyurdu: “Cahillerin kalplerini arzular yerinden oynatır, boş ümitler rehin alır ve tuzaklar avlar.”


3- İbrahim b. Abdulhamid rivayet eder ki:

İmam Cafer Sadık şöy­le buyurdu: “İnsanlar içinde aklen en olgun olanı, ahlaken en güzel olanıdır.”


4- Ebu Haşim el-Caferî şöyle rivayet eder:

İmam Rıza’nın yanındaydık. Bir ara akıldan ve edepten konuştuk. Buyurdu ki: “Ey Ebu Haşim! Akıl, Allah’ın bir bağışıdır. Edep ise zahmet çe­kilerek elde edilir. Edep elde etmek için uğraş veren kimse, sonunda onu elde eder; ama akıl edinmek için çabalayan insan, cahilliğini artırmaktan başka bir iş yapmaz.”


5- İshak b. Ammar rivayet eder ki:

İmam Cafer Sadık’a dedim ki: “Sana kurban olayım! Benim bir komşum var; çok salat kılar, çok sadaka ve­rir ve çokça hacca gider. Bu güne kadar olumsuz hiçbir yönünü görmedim. İmam buyurdu ki: “Ey İshak! Aklı nasıldır?” Dedim ki: Sana kurban olayım! Pek akıllı sayılmaz. Dedi ki: “İşlediği ameller, onun derecesini yükseltmez.”


6 Ebu Yakub el-Bağdadî şöyle rivayet eder:

İbn Sıkkit, Ebu’l Hasan’a dedi ki: “Allah, neden İmran oğlu Musa’yı asa, beyaz el ve sihir aleti mu­cizesi desteğinde, İsa’yı tıp aleti mucizesi desteğinde ve Muhammed’i söz ve hitabet mucizesi desteğinde göndermiştir?”

Ebu’l-Hasan dedi ki: “Allah, Musa’yı peygamber olarak gönder­diği zaman, o dönemin insanları arasında sihir yaygındı. Musa, Allah katından benzerini getiremeyecekleri bir mucize getirdi. Böylece sihirlerini iptal etti ve aleyhlerine olan ilâhî kanıtı pekiştirdi. Allah, İsa’yı da ağır ve müz­min hastalıkların yaygın olduğu bir zamanda peygamber olarak gönderdi. O sırada insanların tıbba ihtiyaçları vardı. İsa, Allah katından onların sahip olamayacakları mucizeler getirdi. Ölüleri diriltti. Doğuştan körü ve abraşı (alacalıyı) Allah’ın izniy­le iyileştirdi. Böylece inanmayanların aleyhlerine olan ilâhi kanıtı pekiştirdi. Allah, Muhammed’i de hitabet ve söz sanatının yaygınlaştığı bir dönemde peygamber olarak gön­derdi. Allah katından öyle öğütler ve hikmetli sözler getirdi ki, onların sözlerini geçersiz kıldı ve ilâhî kanıtı aleyhlerine olmak üzere pekiştirdi.”

İbn Sıkkit dedi ki: “Allah’a yemin ederim ki, bu güne kadar senin gibisini gör­medim. Peki, “günümüzde insanların önüne konan kanıt nedir?”

İmam buyurdu ki: “Günümüzün kanıtı akıldır. Onun aracılığıyla Allah adına doğru konuşan, bilinir, tasdik edilir. Allah adına yalan konuşan bilinir, o da yalanla­nır.” Ibn Sıkkit  şöyle dedi: “Allah’a yemin ederim ki, cevap diye buna denir.”


7- Ibn Ebu Ya’fur, Şeybanoğullarının önderlerinden, o da İmam Muhammed Bakır’dan şöyle rivayet eder:

“Bizden Kaim (İmam Mehdi) ortaya çıktığı zaman Allah, onun elini insanların başının üzerine koyar. Böylece insanların akıllarını derleyip toplar, anlayışlarını kusursuzlaştırır.”


8- Abdullah b. Sinan İmam Cafer Sadık’ın şöyle de­diğini rivayet eder:

“Allah ile kullar arasındaki hüccet (kanıt) peygamberdir. Kullar ile Allah arasındaki hüccet ise akıldır.”


9– Ahmed b. Muhammed mürsel olarak şöyle rivayet etmiştir:

İmam Cafer Sadık şöyle dedi: “İnsan kişiliğinin dayanağı akıldır. Anlayış, kavrayış, hafıza ve bilgi, akıldan kaynaklanır. İnsan, akıl ile olgunlaşır. Akıl, insanın kılavuzudur. İnsan onunla görür. Her işinin anahtarı akıldır. İn­san, aklını nur ile destekleyince âlim, hafız, düşünür, anlayışlı, kavrayışlı olur. Onun sayesinde nasılı, niçini, neredeyi bilir. Kendisine öğüt vereni ve kötülüğünü isteyeni birbirinden ayırır. Bütün bunları bilince izleyeceği mecrasını, buluşma noktasını ve ayrılış noktasını bilir. Tekliği Allah’a özgü kılar. Allah’a itaati benimser. Bunları ya­pınca kaçırdığı fırsatları telafi etmiş olur. Gelmekte olanları elde eder. İçinde bulun­duğu durumun bilincine varır. Niçin burada olduğunu, nereden geldiğini, nereye git­tiğini bilir. Bütün bunlar akim pekiştirilmesinin göstergeleridir.”


10- İsmail b. Mihran, hadis rivayet ettiği ricalin bazısından, onlar da İmam Cafer Sadık’tan şöyle rivayet etmişlerdir:

“Akıl mü’minin kılavuzudur.”


11- Serri b. Halid, İmam Cafer Sadık’tan şöyle rivayet etmişlerdir:

“Resûlullah şöyle buyurdu: “Ey Ali! Cehalet­ten daha çetin bir yoksulluk ve akıldan daha faydalı bir mal yoktur.”


12- Muhammed b. Müslim, İmam Muhammed Bakır şöyle rivayet eder:

“Allah, aklı yarattığı zaman ona: “Beri gel.” dedi, akıl beri geldi. Sonra ona: “Geri dön.” dedi. Akıl geri döndü. Ardından şöyle dedi: “İzzetim ve celâ­lim hakkı için senden daha güzel bir şey yaratmış değilim. Sadece sana emreder, ya­saklarımı yalnız sana yöneltir, sırf seni ödüllendirir ve ancak seni cezalandırırım.”


13- İshak b. Ammar şöyle rivayet eder:

İmam Cafer Sadık’a dedim ki: “Bir adama gidiyorum, biraz konuşunca benim maksadımın tümünü anlayabiliyor. Bir başka adama gidiyorum, sözlerimi sonuna kadar dinliyor, sonra sözlerimi olduğu gibi bana tekrarlıyor. Bir başka adama gidiyorum, sözlerimi tamamlıyorum. Bana: “Bir daha tekrarla.” diyor. Bunun sebebi nedir?”

Buyurdu ki: “Ey İshak! Bunun niçin böyle olduğunu biliyor musun?”

“Hayır.” dedim.

Buyurdu ki: “Biraz konuştuktan sonra maksadının tümünü anlayan kimsenin nutfesi aklıyla yoğrulmuştur. Sözlerini sonuna kadar dinleyip onları olduğu gibi sana tekrarlayan kimsenin bünyesine aklı, daha annesinin karnındayken yerleştirilmiştir. Sözlerini tamamladıktan sonra sana: “Bir daha tekrarla,” diyen kimsenin aklı, büyü­dükten sonra bünyesine yerleştirilmiştir. Bu yüzden: “Bir daha tekrarla demektedir.”


14- Ahmed b. Muhammed, ashabımızdan birinden merfu olarak Ebu Abdul­lah İmam Cafer Sadık’tan şöyle rivayet etmişlerdir:

“Resûlullah buyurdu ki: “Bir adamın çok salat kıldığını, çok oruç tuttuğunu gördüğünüzde hemen onun bu haline hayran kalmayın. Önce aklının nasıl olduğuna bakın.”


15- Mufaddal b. Ömer, İmam Cafer Sadık şöyle riva­yet etmiştir: “Ey Mufaddal! Akletmeyen kurtulamaz. Bilmeyen de akledemez. Anla­yışlı olan kimse, yakında hak ettiği bilgi düzeyine gelecektir. Ağırbaşlı ve yumuşak kimse başarır. İlim kalkandır, doğruluk izzettir. Cehalet zillettir. Anlayış üstünlük­tür. Cömertlik, ihtiyaçları elde etme hususunda başarıya ulaşmak demektir. Güzel ahlâk, sevgiyi çeken bir etkendir. Çağını bilen insan, zihinsel karmaşıklıkların saldı­rısına uğramaz. Sürekli ileriyi düşünüp garantiye alma çabası, karamsarlık nedenidir.

Kişi ile hikmet arasındaki nimet, âlimin varlığıdır. Kişi ile hikmet arasındaki bedbaht ise cahildir. Allah, kendisini bilenin dostu, bilmediği halde biliyormuş gibi görünenin de düşmanıdır. Akıllı insan bağışlayıcı, cahil ise hilebazdır. Saygı görmek istiyorsan yumuşak ol; küçümsenmek istiyorsan sert ol. Aslı saygın olanın kalbi yumuşak olur. Aslı haşin olanın yüreği taş olur. Yükümlülüklerini yerine getirmede kusurlu davranan kimse uçurumlara düşmekten kurtulamaz.

Sonuçtan korkan insan, bilmediği işlere ölçüp biçmeden atılmaktan kaçınır. Bir kimse bilmediği bir şeye burun sokmaya kalkışırsa, burnunun kesilmesine neden olur. Bilmeyen anlamaz. Anlamayan selâmette olmaz. Selâmette olmayan saygı gör­mez. Saygın olmayan küçülür (ezilir). Küçülen insan alçaklığa ram olur. Durumu bundan ibaret olan insan da pişman olmaya layıktır.”


16- Muhammed b. Yahya merfu olarak rivayet eder ki:

Müminlerin Emiri İmam Ali şöyle buyurdu: “Bir kimsede iyi huylardan birinin yerleşik olduğunu sezersem, onu bu iyi ni­teliğiyle değerlendirir, başka özelliklerinin olmayışını bağışlayabilirim; ama bir kim­senin aklının ve dininin olmayışını asla bağışlamam. Çünkü dinden yoksun olmak, güvenliğin ortadan kalkması anlamına gelir. Korkunun egemen olduğu bir yerde de huzurlu bir hayat yaşamak mümkün değildir. Aklın olmadığı yerde hayat da olmaz. Akılsızlar ancak ölülerle mukayese edilirler.”


17- Meymun b. Ali kanalıyla İmam Cafer Sadık’ın şöy­le dediğini rivayet eder:

“İmam Ali buyurdu ki: “İnsanın kendini beğenmesi, aklının zayıflığının göstergesidir.”


18- Hasan b. Cehm, İmam Ali Rıza’dan şöyle rivayet etmiştir: “Ashabımızdan bazıları İmam Rıza’nın huzurunda akıldan bahsettiler.

İmam buyurdu ki: “Akılsız dindarlığın bir değeri yoktur.”

Dedim ki: “Sana kurban olayım, imamet meselesini kabul eden bazı kimseler vardır ve biz onların herhangi bir olumsuzluklarını da görmedik. Şu kadarı var ki, akıl itibariyle istenen düzeyde oldukları söylenemez.”

Buyurdu ki: “Bu gibi insanlar, Allah’ın muhatap aldığı kimseler değildirler. Hiç kuşkusuz Allah, aklı yarattı ve ona: “Beri gel.” dedi, akıl beri geldi. Sonra ona: “Geri dön.” dedi ve akıl geri döndü. Bunun üzerine şöyle buyurdu: “İzzetim ve celâlim (ululuğum) hakkı için senden daha güzel veya senden daha çok bana sevimli gelen bir şey yaratmadım. Seninle alır, seninle veririm.”


19- Ahmed b. Muhammed b. Halid, babasından, o bizim ashabımızın bazı­sından, İmam Cafer Sadık’ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:

“İman ile küfür arasında kıt akıllılıktan başka bir şey yoktur. Orada bulunanlar dediler ki: Bu nasıl olur, ey Resûlullah’ın oğlu?”

Buyurdu ki: “Kul, arzularını, isteklerini kendisi gibi bir mahlûka yöneltir. Hâlbuki bütün içtenliğiyle sırf Allah’a yönelse, istedikleri en kısa zamanda kendisi­ne ulaştırılır.”


20- Yahya b. İmran, İmam Cafer Sadık’tan şöyle riva­yet etmiştir: ” İmam Ali şöyle derdi:

“Akıl aracılığıyla derinlerdeki hikmet yüzeye çıkarılır ve hikmet aracılığıyla da derinlerdeki akıl yüzeye çıkarılır. İyi yönetimle sâlih bir adap manzumesi oluşur.”

İmam Ali şöyle derdi: “Düşünce basiretli kalbin hayatıdır. Tıpkı ya­nında aydınlatıcı bir fener olduğu halde yürüyen bir kimse gibi en güzel biçimde tehlikelerden korunarak ve fazla gecikmeden yoluna devam eder.”

Kaynak: Usul-u Kafi, Akıl ve Cehalet bölümü.


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir