İmam Ali’nin Yareni Kumeyl’e Tavsiye ve Öğütleri

İmam Ali’nin Yareni Kumeyl’e Tavsiye ve Öğütleri yazımızdan önce kısaca Kumeyli tanıyalım.

Kumeyl b. Ziyâd en-Nahaî, Hz. Resulullah’ın saadetinin zamanını idrâk eden, Peygamberin vefatında sekiz yaşında olan, Emir’ul Muminin İmam Ali’nin ve İmam Hasan’ın özel ashabından olan bir şahıstır. İmam Ali’nin sır arkadaşıdır. Yemenli’dir. Muzhac boyunun Naha kabilesindendir. Fazilet, ilim, irfan, ibadet, istikâmet, şecaat, tedbir, hikmet, züht ve takvada zamanının en büyüklerinden sayılmıştır. Kumeyl, Hit adlı sınır şehirlerinden birinde valiliğe atanmış ve valiliği boyunca bir çok fedakârlıklar göstermiştir. Sıffin ve Nehrevan’da Hz. İmam Ali’nin yanında savaşmıştır.

İmam Ali’nin şehadetinden sonra da yıllarca mücadele etmiş ve Aşura sabahı zindandan çıkmıştır. Haccac b. Yusuf’un valiliği sırasında da Kufe’de saklanmıştı fakat Haccâc, Kumeyl’in yakınlarına verilen parayı kesince onların zarar görmemesi için gidip Haccâc’a teslim olmuş, “Zaten benim ömrüm tükendi sayılır, İmam Ali bana senin elinle öldürüleceğimi çok önceden haber verdi.” demişti. Haccâc’da “Sen Üçüncü halife Osman’ın katillerindensin.” deyip Kumeyl’in başını kestirerek şehit ettirmiştir. Mübarek mezarı Kufe mescidi (Irak) civarındadır.

Bu ihlaslı ve liyakatli zât, İmam Ali’nin inayet ve lütfuna mazhar olmuştur. İmam Ali onu özel talim ve irşadına tabi tutardı. Başkalarına açmadığı bir çok sırrını ona açmıştır. Kumeyl Duası diye meşhur olan değerli ve yüce manalı duayı da işte bu değerli yarenine öğretmiştir. (Sefinet’ul Bihar, c. 2, s. 49-97 ve 602-603;Tenkih, c.2, ikinci bölüm, s.42; Perhi Ber Dua-i Kumeyl, s.7-8; Nehc’ul Belağa, s.415, Abdülbaki Gölpınarlı.)


Kumeyl b. Ziyâd en-Nahaî şöyle naklediyor: “Emir’ul Muminin Ali, elimden tutarak beni Kufe’nin kenarında yer alan mezarlığa doğru götürdüler. Şehrin dışarısına varınca bir ah çekerek şöyle buyurdular:

1- “Ya Kumeyl, bu gönüller kaplardır, en iyi kap içindekini en iyi koruyan ve zarfiyeti geniş olandır. Benim şu sözümü asla unutma. İnsanlar üç kısımdır: Rabbani âlim, kurtuluş yolu üzere (kurtuluş yolunu bulmak için) ilim talep eden kişiler ve geri kalan, (üçüncü grup ise) her sesin peşine takılan, her yele kapılıp giden ahmak ve düşük kimselerdir. Onlar ne yollarını bulmaları için ilim ışığıyla aydınlanmışlardır, ne de kendilerini kurtarabilecekleri güvenilir bir desteğe dayanmışlardır.”

2- “Ya Kumeyl, ilim maldan hayırlıdır; ilim seni korur, malı ise sen korursun. Mal, vermekle azalır, ilim öğretmekle çoğalır. İlim hâkimdir, mal mahkum. (İlimle mal hakkında karar verilir.)”

3- “Ya Ziyâd oğlu Kumeyl, âlime sevgi beslemek uyulması gereken ve mükafatı gerektiren bir esastır. İnsan hayatta ilimle (Allah’a) itaat mertebesini kazanır; ölümünden sonra da iyilikle, hayırla. Oysa ki malın menfaati,  malın yok olmasıyla elden çıkar. Malları hazinelerde biriktirenler, hayatta iken bile ölüdürler (gerçek hayattan mahrumdurlar); âlimler ise, âlem var oldukça bâkidirler. Cisimleri kaybolup gitse de eserleri yüreklerde mevcuttur. (Sonra göğüslerine işaretle şöyle devam ettiler.) Burada çok derin ve geniş bir bilgi vardır; fakat bunu taşıyabilecek ehil kimseleri bulamıyorum. Bulunanlar ise sözü çabuk alan ama güvenilmeyen, dini dünya isteğine âlet eden, Allah’ın delil ve burhanlarıyla Allah’ın dostlarına karşı üstünlük davasına girişen, Allah’ın nimetleriyle O’na isyana kalkışan kimselerdir. Yahut gerçeğe sahip olanlara boyun eğen, fakat hakkın inceliklerine basireti olmayan, kendine yönelen ilk şüpheyle tereddütte düşerek kalbinde şek yerleşen kimsedir bulduğum. Oysa ne bu (ilim öğrenmeye layıktır) ne de o. Veya dünya lezzetine sarılan, şehvete uymaya yatkın, yahut da mal, mülk toplamaya düşkün olan şahısları buluyorum ki bunlardan hiçbiri dini koruyabilecek basiret ve yakin sahibi kişiler değillerdir; bunlar daha çok otlayan hayvanlara benzemektedir.

Böylece ilim, ilim ehlinin ölümüyle ölüp gider. Fakat yeryüzü, Allah için delil ve hüccetiyle kaim (ayakta) bulunan birisinden boş kalmaz; ama meydanda olur, bilinir, yahut Allah’ın apaçık delillerinin bâtıl olmaması ve kitabını rivayet edecek (halka açıklayacak) kimselerin yok olmaması için korkar, gizlenir. Nerededir onlar? Sayıları azdır onların; ama değerleri pek büyüktür. Allah, onlar gibi başka birilerine teslim edinceye, kendi benzerlerinin gönüllerine verinceye dek delillerini onlarla korur. İlim onları iman gerçeklerine vardırmış, yakin ruhunu yakından idrak etmişlerdir. Dünyaperest insanların zor ve ağır gördüğü (açlık, ibadet, cihat vb.) şeyleri kolay karşılarlar; cahillerin kaçındıkları, hor gördükleri şeyler hoş görünür onlara; canları, ruhları melekut alemine bağlı olan bedenlerle dünyada yaşarlar. Ya Kumeyl, işte onlardır Allah’ın yaratıkları arasındaki eminleri (güvenilir kulları), yeryüzündeki halifeleri ve beldelerindeki ışıkları. Bunlardır (halkı) dinine çağıranlar. Ah, ne de özlerim onları görmeyi! Allah’tan kendim ve senin için mağfiret dilerim. [1]

4- “Ya Kumeyl, her gün Allah’ın ismini zikret; “LA HAVLE VE LA KUVVETE İLLA BİLLAH” söyle; Allah’a tevekkül et (sığın). Bizi hatırla; ismimizi anarak bize salavat getir ve bunu kendin ve korumasına özen gösterdiğin şeyler için tekrarla;  o günün şerrinden âmânda olursun inşallah.”

5- “Ya Kumeyl, Yüce Allah, Resulullah’a edep öğretti (terbiye etti onu); Resulullah’ta bana. Ben de müminleri terbiye edeceğim ve İslam adabını değerli insanlara öğretip onlara mirâs olarak bırakacağım.”

6- “Ya Kumeyl, her ilmi açan benim; bütün sırları (keşfedip) sona vardıran Kaim Hz. Mehdi’dir.”

7- “Ya Kumeyl, Resulullah’ın Ehl-i Beyti hep birbirinden olan (ve aynı kökten türeyen) bir soydur. Allah duyan ve bilendir.” (Bu cümle Kur’an’dan iktibastır. Al-i İmran, 34)

8- “Ya Kumeyl, ilim ve adabı ancak bizden alırsan, bizden sayılırsın.”

9- “Ya Kumeyl, yapacağın her harekette, marifete (bilgi ve şuura) muhtaçsın.”

10- “Ya Kumeyl, yemek yediğinde, ismiyle hiç bir hastalığın zarar veremiyeceği ve bütün dertlere şifa olan Allah’ın ismiyle başla.”

11- “Ya Kumeyl, yemeğini başkalarıyla ye ve cimrilik yapma, sen kimseye rızık vermezsin (her kesin rızkını Allah verir); oysa Allah bunun karşılığında sana bol mükafat verir. Sofra başında hoş davran; sofra arkadaşını sevindir; hizmetçini suçlama.”

12- “Ya Kumeyl, yemek yerken (sofrada oturmanı) uzun sürdür ki arkadaşın da doysun, başkaları da rızkını alsın.”

13- “Ya Kumeyl, yemekten sonra, verdiği rızık karşısında Allah’a hamt et, sesli bir şekilde şükret ki başkaları da aynısını yapsın; o zaman daha çok sevap alırsın.”

14- “Ya Kumeyl, mideni tamamen yemekle doldurma, su ve havaya da yer bırak; henüz iştahlıyken el çek ki yemeğin lezzetini alasın. Vücudun sağlığı, az yiyip, az içmededir elbette.”

15- “Ya Kumeyl, ancak zekat veren, müminlere kardeşçe davranan ve sıla-ı rahim yapan kimselerin malında bereket olur.”

16- “Ya Kumeyl, mümin akrabalarına, diğer müminlerden daha çok pay ayır; onlara daha çok Rauf ve şefkatli davran ve yoksullara sadaka ver.”

17- “Ya  Kumeyl, sana el açan kimseyi, eli boş çevirme, sadece bir üzüm ve hurma tanesi verebilecek durumda olsan bile. Muhakkak sadaka, Allah katında büyür.”

18- “Ya Kumeyl, müminin en güzel süsü, tevazudur (alçak gönüllülük); güzelliği iffetidir; şerefi, dini araştırıp anlaması ve izzeti, boş konuşmaları ve dedikoduları terk etmesidir.”

19- “Ya Kumeyl, halkın her sınıfında bir grup diğerinden daha üstün olur; sakın düşük seviyeli olanlarıyla tartışma; bana yönelik yakışmaz bir söz söyleseler bile tahammül et ve Allah’ın: “…Cahiller onlara söz söyleyince selam olsun diye cevap verirler.”(Furkan Suresi, 63) diye vasıflandırdığı kimselerden ol.”

20- “Ya Kumeyl, bütün hallerde hakkı söyle. Takvalı insanlarla dost ol; fâsıkları terket; münafıklardan uzak dur ve hâin insanlarla arkadaş olma.”

21- “Ya Kumeyl, ilişki kurmak veya alışveriş yapmak için zalimlerin kapısını çalma. Sakın onlara tazim etme. Toplantılarında Allah’ın gazabına uğramaya vesile olacak şekilde  hazır bulunma. Eğer mecburiyet gereği yanlarında bulunursan, sürekli Allah’ı zikret; O’na tevekkül eyle; şerlerinden Allah’a sığın. Başını aşağı sal. Kalbinle, yaptıklarını inkar et. Allah’ı onların duyacağı kadar sesli bir şekilde tazim et. Böylece Allah’ta seni teyit eder onların şerrinden korur.”

22- “Ya Kumeyl, Allah’a ve O’nun dostlarının (velayetine) ikrardan sonra kulların en iyi taatı, iffetli, tahammüllü ve sabırlı olmalarıdır.”

23- “Ya Kumeyl, maddî sıkıntını açığa vurma; izzet-i nefsini koruyup, gizli tutarak Allah için sabret.”

24- “Ya Kumeyl,  kardeşine  sırrını  açmanın  mahzuru yoktur; fakat kardeşin kimdir biliyor musun? Seni zorluklarda yalnız  bırakmayan, boynuna diyet yahut kan  parası  geldiğinde kendini kenara çekmeyen, (muhtaç olduğunda) ağız açmadan ihtiyacını gideren, seni durumunu izhar etmeye mecbur edecek derecede kendi haline bırakmayan (sürekli durumundan haber alan) kimsedir. Eğer seni hak yoldan ayırmak istiyorsa, ıslahına çalış.”

25- “Ya Kumeyl, mümin müminin aynasıdır; ihtiyacını gidermek ve durumunu güzelleştirmek için ona dikkatle bak.”

26- “Ya Kumeyl, müminler kardeştirler, kardeş hiç bir şeyi kardeşine tercih etmez.”

27- “Ya Kumeyl, kardeşini sevmiyorsan kardeşi değilsin. (Gerçek) mümin bizim söylediğimizi söyleyendir; bizim sözümüze hilaf eden bizden geri kalır, bizden geri kalan bize varamaz; bizimle olmayan cehennem ateşinin en alt tabakasında yer alır.”

28- “Ya Kumeyl, Al-i Muhammed’in (saa) (Ehl-i Beyti’n) sırrını başkalarına açmak, tahammül edilecek şey değildir; açan kimsenin tövbesi kabul olmaz; sana söylediklerimi yakin ehli müminden başkasına açma.”

29- “Ya Kumeyl, her zorlukla karşılaştığında: “LA HAVLE VE LA KUVVETE İLLA BİLLAH” (Bütün güç ve kuvvetler ancak Allah’tandır) söylersen zorlukta (sana) yeter. Her nimete ulaştığında: “ELHAMDULİLLAH” söyle (Allah’a şükret), rızkın daha da artar. Rızkın gecikirse Allah’tan mağfiret dile ki bolluğa çıkasın.”

30- “Ya Kumeyl, bizim velayetimizle mal ve evladını Şeytan’ın ortaklığından kurtar.”

31- “Ya Kumeyl, (iman vardır gönüllerde) yerleşmiştir; (iman vardır gönüllere) eğreti konur. Sakın (imanı) eğreti olanlardan olma. (İmanı) yerleşmişlerden olmak istersen, buna ancak, seni saptırmayacak ve yoldan çıkarmayacak ana caddeden (Ehl-i Beyt’in velayetinden) ayrılmadığın taktirde ulaşırsın. “

32- “Ya Kumeyl, hiçbir farzın ruhsatı yoktur ve hiç bir sünnetin de şiddeti ( yapılması sıkı tutulmamıştır).”

33- “Ya Kumeyl, (şunu bil ki devamlı) günahların iyiliklerinden, gafletin zikrinden ve Allah’ın sana verdiği nimetler, yaptığın amellerden daha çoktur.”

34- “Ya Kumeyl, sürekli olarak Allah’ın verdiği nimet ve afiyetten yararlanmaktasın, o halde sen de sürekli onun hamdı senası, tesbih ve takdisi, şükrü ve zikriyle meşgul ol.”

35- “Ya Kumeyl, Allah’ın: “… Unutmuşlar Allah’ı da o da, kendilerini unutturmuştur onlara…” deyip “Onlardırlar fasıkların ta kendileri”(Haşr suresi, 19diye fıska nispet verdiği kimselerden olma sakın.”

36- “Ya Kumeyl, (sırf) salat kılıp, oruç tutup, sadaka vermen önemli değildir; (asıl) önemli olan, salatını (ve diğer amellerini) temiz bir kalple Allah’ın razı olduğu bir şekilde ve tam bir huşu içinde yerine getirmendir. Nerede ve neyin üzerinde salatı kıldığına dikkat et; bunları doğru ve helâl yoldan elde etmiş olmazsan, kabul olunmayacaktır.”

37- “Ya Kumeyl, kalpte olan dile dökülür; kalp de aldığı gıdayla hayat kazanır; kalbine ve bedenine verdiğin yemeğe dikkat et; helâl olmazsa, Allah tesbih ve şükrünü kabul etmez.”

38- “Ya Kumeyl, şunu bil ve anla ki biz halkın emanetini vermemek için kimseye izin vermemişiz; kim böyle bir izni benden nakletmişse bâtıl ve yalan söylemiştir ve yalanının cezası, cehennem ateşidir. Ant olsun ki Resulullah vefatından az önce bana üç kere şöyle buyurdu: “Ya Ebe’l Hasan, emaneti sahibine teslim et, ister iyi adam olsun ister fâcir; emanet ister büyük olsun, ister küçük, hatta iplik ve iğne bile olsa.”

39- “Ya Kumeyl, cihat ancak âdil imamla câiz ve ganimet ancak faziletli imamla helâl olur.”

40- “Ya Kumeyl, eğer (Allah tarafından) peygamber gönderilmeseydi; fakat yeryüzünde takvalı bir mümin bulunup da (peygamberlerin vazifesini yüklenerek halkı) Allah’a dâvet etseydi, sence bu işinde haklı mıydı yoksa haksız mı?  Vallahi,  Allah onu bu  işe tayin  edip  ve lâyık kılmadıkça  haksızdır. (Evet rehberlik ve tebliğ gibi ilâhî görevleri, ancak Allah’ın tayin ettiği kimseler üstlenebilir.)”

41- “Ya Kumeyl, din Allah’ındır; onun başına resul, nebi yahut vâsiden (Allah’ın tayin ettiği halifeden) başka kimsenin geçmesine izin vermez.”

42- “Ya Kumeyl, (rehberlik makamı) sadece, nübüvvet, risâlet  ve imamette sınırlıdır; geriye kalan ya tâbi olup  izleyenlerdir yahutta sapık ve bidat ehli olanlardır. ” Allah (iyi amelleri) ancak  takvalılardan kabul eder.”(Maide suresi, 27)

43- “Ya Kumeyl, Allah, Kerim, Halim (ceza vermede acele etmeyen) Azim ve Rahim’dir. O, ahlâkını bize tanıtmış, onlarla sıfatlanmayı ve halkı da aynı yöne sevk etmeyi emretmiştir bize. Biz de bu vazifeyi hiç bir hilâf etmeden yerine getirdik, hiç bir nifak göstermeden icra ettik, yalanlamadan tasdik ettik ve şüphe etmeden kabullendik.”

44- “Ya Kumeyl, ne itaat edilmek için dalkavukluk yaparım, ne sözümden çıkmasınlar diye (boş) vaatlerde bulunurum , ne de bana Emir’ul Muminin desinler diye göçebelerin vereceği yemeğe rağbet ederim.”

45- “Ya Kumeyl, (mal, makam vb.) bir şeyi elde eden, fâni bir dünyayı elde etmiştir. Biz ise, ebedî ve bâki bir ahireti elde ettik.”

46- “Ya  Kumeyl, herkes ahirete doğru hareket etmekte; bizim ahirette rağbet  ettiğimiz şey, Allah’ın rızası ve muttakilere vereceği cennetin yüksek dereceleridir.”

47- “Ya Kumeyl, yeri cennet olmayan kimseyi, elemli bir azap ve sürekli bir zilletle müjdele!”

48- “Ya Kumeyl, ben her durumda Allah’a, verdiği tevfikten dolayı hamt ediyorum.” (Tuhef-ul Ukul, s.171)

49- “Ya Kumeyl,  âilene,  akşam  çağına  dek iyi huy ve faziletler kazanmalarını emret ki, uykuda olanların hacetlerini gidermekle geceleri çalışsınlar. Çünkü, ant olsun bütün sesleri duyana, hiçbir kişi yoktur ki bir gönlü sevindirsin de Allah, o sevinçten ona bir lütuf yaratmasın. Ona bir bela gelip çattığında, o lütuf, tepeden dereye doğru akan bir su gibi (hızla) ona doğru akarak o belayı, yabancı bir deve, sürüden nasıl sürülüp kovulursa, sahi-binden kovar, giderir.” (Nehc’ul Belağa, Kısa Hikmetler, sayfa 257)

50- Kumeyl b. Ziyâd der ki: “Emir’ul müminin Ali’den İslam’ın erkanı nedir?” diye sordum. Şöyle buyurdu: “İslam’ın erkânı yedidir:

1- Akıl; sabır da akıl üzerine kurulmuştur. (Akıl olmaksızın sabretmek mümkün değildir.)

2- Irzı (namus ve şerefi) korumak ve doğru söylemek.

3- Kur’an’ı layıkıyla ve gereken şartlarıyla okumak.

4- Allah için sevmek, Allah için buğzetmek.

5- Al-i Muhammed’in (Ehl-i Beyt’in) (saa) hakkını riayet etmek ve onların velâyet makamını tanımak.

6- Kardeşlerin hakkını gözetmek ve onları müdafaa etmek.

7- İnsanlarla iyi komşuluk ve muaşeret etmek.

İmam’a, “Ya Emir’el müminin, bir kul günah yapıp, sonra da mağfiret diliyor; acaba mağfiret dilemenin haddi (gerçeği) nedir?” diye sorduğumda buyurdular ki: Ya Ziyâd oğlu (Kumeyl), mağfiret dilemenin haddi, tövbedir. “Sadece bu kadar mı?” dedim.

“Hayır” buyurdular. “Nasıldır öyleyse?” dedim. Buyurdular ki: “Kul bir günah işlediğinde, tahrik ile “Estağfurullah” (Allah’tan bağış diliyorum) diyor. Tahrik nedir? diye sorduğumda şöyle buyurdular: “Dil ve dudakları hakikati peşinden getirmek kastıyla hareket ettirmek.”

Bir daha hakikat nedir? diye sordum: “Kalple tasdik etmek (samimi bir kalple mağfiret dilemek) ve mağfiret dilediği günahı tekrarlamamaya karar vermektir” buyurdu. Kumeyl, bir daha böyle yapar-sam mağfiret dileyenlerden sayılır mıyım? diye sorunca “Hayır.” buyurdu.

Kumeyl’in: “Nasıl olur bu” demesi üzerine buyurdular ki: “Çünkü sen henüz mağfiret dilemenin aslına ulaşmamışsın”.

“Mağfiret dilemenin aslı nedir?” dedi. Buyurdular ki: “Günahtan tövbeye dönmektir; işte bu ibadet edenlerin ilk derecesidir; bir de ileride her çeşit günahtan kaçınmaya karar vermektir.

Mağfiret dileme altı mananın gerçekleşmesiyle olur:

1- Geçmiş (günahlara) karşı pişmanlık duymak.

2- Günahı, ebedi olarak terk etmeye karar vermek.

3- Kendinle diğer yaratıklar arasında bulunan hakları eda etmek.

4- Bütün farzlarda, Allah’ın hakkını ödemek.

5- Haramdan biten etleri, deri kemiğe yapışacak derecede eritip, yerine (helalden biten) et meydana getirmek (vücudu helâl yoldan geliştirmek).

6- Vücuda, günahın tadını tattırdığı gibi, ona itaatin da meşakkat ve acısını tattırmak.” (Tuhef-ul Ukul, s.196)


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir