İstanbul’daki Bektaşi Tekkeleri
II. Mahmud (1808–1839) döneminde Bektaşi tarikatına ve tekkelerine gelen yasaklar (1241–1826), bu yasağın fiilen olmasa da resmen ve sureten Osmanlı döneminin sonuna kadar (1920) sürmesi, bundan dolayı tekke ve zaviyeleri konu alan mecmualarda Bektaşiliğe ya yer verilmeyişi ya da sureten Nakşi gözüktüğü için Nakşi tekkeleri meyanında sayılmaları, İstanbul’daki Bektaşi tekkelerinin sayısının tespitini güçleştirmektedir. Ayrıca Bektaşi tekkelerinin çokluğunun şehrin yerleşim alanlarının dışında, uzak yerlerde, Yeniçeri kışlalarına yakın mekanlarda veya kışla içlerinde yapılmış olmaları, bunun yanı sıra II. Mahmud döneminde Yeniçeri kışlaları ve bunların dışındaki 9 tekkenin (bilinen) yıktırılması da sayının tespitini güçleştiren bir nedendir.
1826 sonrasındaki propagandaların tesiriyle tarikatlar ve tekkeleri konusunda çalışma yapanların, Bektaşiliğe soğuk bakmaları da bunda önemli bir etkendir.
Ancak çok çeşitli kaynaklar bir araya getirildiğinde ve bu tekkelerdeki mezar taşları incelendiğinde ortaya 20 civarında bir rakam çıkmaktadır.
İstanbul’daki Bektaşi tekkelerini incelediğimizde ortaya çıkan odur ki kadim kabul edilen tekkelerin çoğu II. Bayezid zamanına kadar uzanmaktadır. Haklarında arşiv kaynaklarının son derece sınırlı olmasına rağmen, tespit edebildiğimiz belgeler bu tekkelerin çoğunun kuruluş zamanları ile ilgili bir fikir oluşturmamızı sağlar. Karaağaç tekkesi gibi Yedikule’deki Mehmed Efendi Tekkesi ve Rumelihisarı’ndaki Şehidlik tekkesi de II. Bayezid vakfı üzerinden işlem görmüş kadim tekkelerdir.
Bunun yanı sıra, Merdivenköy’deki Şahkulu Sultan, Üsküdar’da Karaca Ahmed Sultan, Paşalimanı’nda Yarımca Baba ve Rumelihisarı’nda Durmuş Dede tekkeleri de II. Bayezid dönemi veya sonrasında 17. yüzyılın başlarına kadar devam etmiş olan örgütlenme dönemi içerisinde kurulmuştur.
Kuruluş zamanları hem Bektaşi tarikatının İstanbul içindeki örgütlenmesinin gerçekleştiği II. Bayezid ve sonrası dönemini, hem de 19. yüzyıldaki ikinci yapılanma dönemini göstermesi açısından oldukça büyük bir önem arz etmektedir. 18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl başlarında karşımıza İstanbul’da kurulmuş üç büyük tekke çıkmaktadır: Karyağdı Baba Tekkesi, Nur Baba Tekkesi ve Tahir Baba Tekkesi. Bektaşi tekkelerinin kapatılmasına kısa bir zaman kala bu büyük tekkelerin kurulması değerlendirilmesi gereken bir konudur.
Bu yazıda yalnızca Anadolu yakasındaki tekkelere değineceğiz.
Anadolu Yakası
1. Merdivenköy Şahkulu Sultan Dergâhı
Üsküdar Merdivenköy’deki Şahkulu Sultan Dergâhı bilinen en eski dergâhlardan bir tanesidir. Kayıtlarda Nerdibanlı köyü olarak geçmektedir. Şahkulu Sultan tekkesi tıpkı Rumelihisarı’ndaki Şehidlik ve Eyüp’teki Karyağdı Baba tekkeleri ve hatta Balkanlar’daki diğer Bektaşi tekkeleri gibi doğanın içine kurulmuş bir tekkedir. Bu dergâhın İstanbul’un fethine veya daha önceki kuşatmalarına katıldığı söylenen Horasan Erenlerinden Şah Sultan’a ait olduğu rivayet edilmektedir. Gene Horasan’dan Anadolu’ya yolculuğu esnasında kendisine eşlik ettiğine inanılan Sancaktar Baba, Gözcü Baba, Yörük Baba, Mah Baba ve Gül Baba, Şahkulu Sultan zaviyesi arazisinde defnolunmuştur.
Bazı Osmanlı tarihçileri Şahkulu’nun II. Bayezid dönemine rastlayan 1511’deki Şah İsmail taraftarı bir ayaklanmanın lideri olduğunu düşünmektedir. Bu tekkede bulunan mezar taşlarındaki bilgilerden yola çıkarak tekkenin bilinen en eski babası Mustafa Baba’dır (ö. 1682). Diğerleri Yusuf Baba (ö. 1685), Mürşid Ali Baba (ö. 1697), Hacı Feyzullah Efendi (ö. 1761), Mahmut Baba (ö. 1793), İsmail Baba (ö. 1796), Ali Baba (ö. 1813), Ahir Mehmet Baba (ö. 1850). Tekkeye bağlı Şahkulu ve Abaza Çavuş 17. yüzyılın önemli dervişlerindendir. Abaza Çavuş Sultan Ahmed’in hizmetinde çavuşluk ve ulaklık yapmış bir veli olup türbesi bu tekkede bulunmaktaydı. Bu iki dervişin kabrinin Şahkulu tekkesinde bulunması 18. ve 19. yüzyıllarda tekkeye çok yoğun bir ziyaretçi akınının doğmasına yol açmıştır. Tekkeyi ziyareti sırasında vefat edip tekke mezarlığına gömülen kişilerin mezar taşları göstermiştir ki tekke çoğunlukla Anadolu’dan, Trakya’nın doğusundan, Sırbistan, Makedonya, Yunanistan ve Arnavutluk’tan ziyaretçiler almıştır.
Tekke mezarlığında yapılmış olan prosopografik çalışma sonucunda ortaya çıkan üst rütbeli (ağa, bey ve efendi gibi) birçok kişinin tekke ile ilişkili olduğu ortaya çıkmıştır. Ancak mezar taşları çoğunlukla 19. ve 20. yüzyıllara ait olup daha önceki dönemlerden günümüze ulaşmış olanlar çok daha azdır. Tekke Ahir Mehmed Baba’nın meşihat döneminde, Yeniçeri Ocağı’nın ortadan kaldırılmasıyla birlikte kapatılmış ancak kısa bir süre sonra Ali Baba (ö. 1849) tarafından ikinci defa kurulmuştur. Yeniçeri Ocağı’nın kapatılmasından sonra durgun bir döneme girmiş olan dergâhı yeniden canlandırmak amacıyla Mehmet Hilmi Dede Baba harekete geçer ki buna yeni bir vakıf kurulması da dahildir.
1331/1913 tarihinde kaydedilen vakfiyesine göre Sancaktar Baba, Gözcü Baba, Yörük Baba, Mah Baba ve Gül Baba’nın kabirlerinin bulunduğu vakfa ait araziler zaman içerisinde gasp edilmiş ve zaviyenin kontrolü dışında kalmıştır. Bu sebeple Mehmet Ali Hilmi Dede Baba gasp edilen araziden satılanların değeri neyse alıp zaviyeye tekrardan katabilmek için bir takım emlak ve arazilerini vakfetmiştir. Bu canlandırma sonucunda bir dizi ev, bahçe ve işyeri açılmış, genişletilen arazilerde sebze, meyve ve ipek böceği yetiştirilmiştir. Günümüze kadar ulaşmış binaların bulunduğu geniş arazisi ve meydan evi ile İstanbul’un en ilgi çekici dergâhlarından biridir. 1826’da bu dergâhın şeyhinin oturduğu bina hariç tüm binalarının yıkıldığı göz önüne alınacak olursa bu meydan evi Mehmet Ali Hilmi Dede Baba zamanında yaptırılmış olabilir.
2. Karaca Ahmed Sultan Tekkesi
Karaca Ahmed Sultan Tekkesi Üsküdar’dadır. Eski tekkelerden olup Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde yerini almıştır. Tekkede medfun olan Asmani Dede tarik-i Yesevi’den olarak tarif edilmiştir. Gökyüzüne bakıp söylediklerinin çıktığı rivayet edilir.
Tekkenin sözlü geleneğinde Karaca Ahmed Sultan’ın Orhan Bey zamanında Bizans’a karşı savaşmış Horasan erenlerinden olduğu kabul edilmektedir. Türbenin mezarlığında atının mezarının bulunduğu iddiası ise göçebe Türk-Moğol kültürünün tekke geleneğindeki tesirini gösterir. Bu kuruluş rivayeti ile Karaca Ahmed Sultan tekkesinde de başka tekkelerde gördüğümüz “gelenek icadına” gidildiğini görüyoruz. Şu zamana kadar bahsettiğimiz tekkelerin hemen hepsi bir şekilde İstanbul’un fethiyle tarihini ilişkilendirmiştir. Dahası fetih esnasında İstanbul’da bulunan Horasan erenleri, Rum Abdalları veya Yesevi dervişlerini kurucu şeyh kabul etmiştir.
Böyle bir geçmişi benimsemek tekkeye kutsiyet ve meşruiyet kazandırmaktadır. Oysa son yapılan çalışmalar Bektaşi tarikatının bu tariklerin şeyhlerini sonradan kendisine silsile olarak kabul etmiş olduğunu bize göstermektedir. İstanbul’daki tekkelerin de tarikatın genelinde görülen bu yönelimi takip ettiği söylenebilir. Karaca Ahmed Sultan’ın Üsküdar’daki türbesi Gülfem Hatun (ö. 1561) tarafından yaptırılmıştır. 19. yüzyıla ait bir arşiv belgesinde ise Karaca Ahmed Sultan zaviyesi ve türbesinin Atik Valide Sultan evkafından olduğu açıkça belirtilmiştir. Atik Valide Sultan, III. Murad’ın annesi Nurbanu Valide Sultan’dır (1525-1583). Nurbanu Valide Sultan 1570-79 yılları arasında Mimar Sinan’a Üsküdar’da bir külliye yaptırmış, bu külliyenin vakfiyesi 1582 tarihinde düzenlenmiştir.
Karaca Ahmed Sultan türbe ve zaviyesine bir nakit aktarımı tespit edilememiş olmakla beraber elimizdeki belgeler bizi bu tekkenin 16. yüzyılın ikinci yarısında bir vakıf haline geldiğini. III. Murad’ın kadın akrabaları tarafından ihya edildiğini söylemeye izin vermektedir. Zira türbenin iç kapısındaki bir kitabede gene III. Muradın yakınlarından bir kadının 1594’te Karaca Ahmed Sultan tekkesi ve türbesini onarıp kitabenin yazılı olduğu kapıyı yaptırdığı yazılmıştır.
Karaca Ahmet Sultan tekkesinin Yeniçeri Ocağı’nın kapatıldığı sırada herhangi bir muameleye uğradığına dair bir kanıt yoktur. Ne kapatma ne sürgün ne de şeyhliğine Nakşibendi şeyhlerinden birinin atandığına dair bir belge görülmemiştir. Tekkenin bu dönemde de faaliyetine devam ettiği anlaşılıyor. İstanbul’daki Bektaşi tekkeleri hakkında çok nadir olarak ekonomik faaliyetlerini yansıtan belgeler de bulunmaktadır. 1857 yılının haziran ayına ait bir belge bu açıdan oldukça değerlidir. Belge Karaca Ahmed Sultan vakfı mülkünden olan ve türbe arazisi içinde bulunan bir taş dükkânı hakkındadır. 40 akçe kira bedeli olan bu dükkânın gediği Hacı Mehmed b. Mustafa’ya aittir. Tekkenin diğer kaynaklarını bilmemekle beraber sınırları içerisinde mevcut dükkânın işletildiğini buradan öğreniyoruz. Tekkeye ait başka dükkânlar olup olmadığını bilmiyoruz fakat türbenin civarında Üsküdar ahalisinin işlettiği dükkânların olduğunu göz önünde bulundurursak tekkenin halkın kiraladığı başka dükkânlarının da olma ihtimali vardır. Bir diğer gelir kaynağı olarak türbenin civarındaki kabristanın koruculuğu görevi görünmektedir.
3. Daver Baba Tekkesi
Kartal, Başıbüyük semtindedir. Orhan Gazi zamanında ahilerin kurduğu bu tekke, sonradan Bektaşi tekkesine dönmüş, 1826’dan sonra ise Nakşibendi tekkesi olmuştur.
4. Akbaba Dergâhı
Beykoz’un Akbaba Köyü’ndedir. Akbaba lakaplı Şeyh Mehmed Efendi, İstanbul’un fethine katılanlardandır.
Akbaba hakkında Hadikatu’l Cevamî’de şöyle denir: “Akbaba Camii Yuşa Dağı yakınında camiyi bina eden Sultan I. Ahmed’in saltanatı sırasında Harem-i Hümayunda Kethüda kadın olan Canfeda Hatun’dur. Karagümrük’te de bir camii ve saraçhane yakınında sebili olduğu yukarıda zikir ve beyan olunmuştur. Bu köyde (Akbaba) bir tek hamamı dahi vardır. Kabri belli değildir. Ve bu köyün bu adla anılmasına sebep, Akbaba Mehmed Efendi’dir ki kabri adı geçen caminin yakınında büyükçe bir kabir olup mezar taşında tarih yoktur. Rivayete göre bu zat Fatih Sultan Mehmed’le gelen gazilerdendir.” Hadika, 2/150
Akbaba Bektaşi dergâhı, camii ile birlikte Canfeda Hatun’un vakfı kapsamına alınır. Bu Bektaşi dergâhı 1826’da II. Mahmud’un fermanı mucibinde Bektaşilere kapatılarak Nakşibendilere verilir. O tarihten 1925’te tekkeler kapatılıncaya kadar, Nakşi dergâhı olarak devam eder. Akbaba türbesinin az ilerisindeki dergâh binası bugün eve dönüşmüştür.
5. Yarımca Baba Dergâhı
Gene Üsküdar’da bir diğer önemli tekke Öküz Limanı veya Paşa limanı bölgesindeki Yarımca Baba tekkesidir. Kurucusu olan Yarımca Baba’nın hayatı veya ne zaman yaşadığı bilinmemektedir. Fakat tespit edilen ‘kuyud-u vakfiye’ kaydı düşülen bir belgede “kuyud 1027/1617-18” ibaresi geçmektedir. Bu da Yarımca Baba tekkesi vakfının ilk bu tarihte kayda girildiğini düşündürmektedir. Tekkenin arşiv belgelerinde Paşa Limanı, Yarımca Baba, Yarımcabaş Baba veya Kelleci Bali Tekkesi olarak geçtiği tespit edilmiştir. Ilıca deresinin yakınlarında olduğu beyan edilir.
Yarımca Baba Dergahından ilkin Evliya Çelebi Seyahatnamesinde söz edilmektedir:
“Tekye-i Hacı Bektaş-ı Veli, Kaya Sultan yalısı dibinde Öküz Limanında bir küçük Asitane-i dervişandır.” (Seyahatname, cilt 1, sf. 475) Aynı dergâhtan Hadikatu’l Cevamî’de – Paşa Limanı Camii bahçesinde şöyle söz edilir: “Cami-i mezburun kurbunda sonradan bazı ashab-ı hayr bir çeşme ile bir namazgah inşa eylemişlerdir ve kurbunda bir Bektaşi tekyesi dahi ihdas olunmuştu. Ba’dehu (sonradan) 1241 senesi sonlarında zevaya-yı Bektaşiye’nin (Bektaşi Zaviyelerinin) tarihinde bu zaviye dahi hedmolunmuştur (yıkılmıştır).” (Hadika, Cilt 2, Shf. 182)
Tekke 1826’da kapatılmış o dönemde meşihatı sürdüren dergâh postnişini Ahmed Baba müridleri ile birlikte Hadim’e (Konya’nın bir ilçesi) sürülmüştür. Daha sonra tekke Nakşibendi ve Kadiri ayinlerinin yapıldığı bir dergâh olarak açık tutulmuştur.
Bir keşif defterine göre, gene bu dönem içerisinde tamirat gördüğü ve bu esnada camisinin de onarıldığı belirtilmektedir. Bu cami hakkında bir bilgi bulunmamakla beraber 1826’dan sonra yaptırılmış olması muhtemeldir. Bu tekke ile ilgili tespit edebildiğimiz bir diğer önemli bilgi ise 1873/1290 yılında Ocak-ı mülga vakfından, yani kaldırılmış Yeniçeri Ocağı’nın vakfından ferağen bir araziden 24 kuruş gelir aldığıdır. Bu belge değişik vakıflara ferağ edilmiş malların bir listesidir. Bu tip tek sayfalık vesikalar evkaf kalemine ait arşivde sıkça karşımıza çıkmaktadır. Belge bu tekkenin mülga (kaldırılmış) Yeniçeri Ocağı ile bağının olduğunu gösterse de bunun boyutları hakkında bize yeterli bir bilgi vermekten uzaktır. Mülga ocak vakfının mallarına el konulduğunu ve bunların Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye ordusunu finanse etmek için kullanıldığını biliyoruz. Bu el koyma esnasında bazı malların diğer vakıflara intikal ettirildiği düşünülebilir. Zira başka evraklarda da kurum veya kişi vakıflarının bu mülga vakıf arazilerinden ferağen bedel aldığı arşiv belgeleri arasındadır.
Dergâhta bulunan kısa bir mezar taşında şunlar yazmaktadır.
“Merkad-ı Sultan Yarımca Dede’dir. Bu Ca-yı Bektaşi de kutb idi, ol şah-ı Cazbedir.”
Ayrıca dergâhta yıktırılış (1826’daki) öncesine ait bir mezar taşı da şu şekildedir: (Bektaşi teslim taşı)
Hacı Ömer Baba ki bu gülşende nice sal (yıl)
Olmuştu feyz-i pirle hemhalet hubben
Haya edip Yarımca Baba yı nam-ı Ömer
Rah-ı ricada bir nefes etmedi heba
Geçti Şeb bir anda Sıdk-u safayla
Al-i Muhammed aşkına daim giyip aba
Labüdd gelir bu mısra tarih-i fevtine
Kıldı Diyar-ı Cana seyahat Ömer Baba
1207 / 1792
Dergâhta ayrıca 1215’te vefat eden (1801) Nuri Baba’nın ve Şeyhülislam Arif Efendi’nin torunu Aşir Efendinin de 1826 öncesine giden kabirleri vardır. 1826’da yıktırılan dergâh, II. Sultan Mahmud’un 1839’da vefatından sonra, Kadiri tarikatına salik şeyh Şerif Ahmed tarafından yeniden ihya edilir. Dergâhın ikinci banisi olan Şerif Ahmed’in 1263/1846 tarihli mezar taşında şunlar yazılıymış:
«Bende-i Hazret-i Abdülkadir Geylani Bani-i Sani-i dergâh-ı Yarımca Dede Hazretleri Eş-Şeyh Es-Seyyid El-Hacc Ahmed Efendi Ruhiçün El-Fatiha 1263» /1846
Dergâhın kapısı üzerinde olan kitabe işe şu şekildedir: (Kitabenin Üzerinde Bektaşi tacı vardır.)
“Yaptı bu dergâh-ı Alinin yeniden babını
Kaşif-i kenz-i hakikat Şerif Ahmed”
Dergâhta ayrıca bu tarihten sonraya da ait Bektaşi mezarları mevcutmuş. Bunlardan biri 1275 / 1859 tarihli olup, bende-i Al-i aba basmacı ustalarından Es-Seyyid Hasan Efendiye aittir. Bunun mezar taşında Bektaşi tacı ve gülleri varmış. (Bkz. İ. Hakkı Konyalı, Üsküdar Tarihi, 1/434-5)
Bu durumda tekkenin sonradan Kadiri olmasına karşın Bektaşi usulünü de devam ettirdiği anlaşılmaktadır. Ancak tekkenin son şeyhi olup 1930’da vefat eden ve Şerif Ahmed’in torunu Şeyh Mehmed Kazım Efendi ise sadece Kadirilik usulünü devam ettirmiş. Ahmed Münib Efendi’nin 1307/1890 tarihli Mecmua-i Tekaya’sında dergâh, Paşa Limanı Tekyesi adı altında da zikredilmekte ve Kadiri tekkesi olduğu kaydedilmektedir.
İki katlı, 5 odalı ve ahşap olup 1980’li yıllara kadar ayakta duran tekke binası bu yıllarda yıkılarak yerine apartman yapılmış.
6. Üsküdar – Tahir Baba Bektaşi Dergâhı
El-Hac Mehmet Tahir Baba bin Ali tarafından 1213/1798 yılında kurulmuş olan Bektaşi tekkesi Üsküdar’da Büyük Çamlıca’da bulunan Kısıklı karyesindedir. Fakat vakfiyenin tescilinin yapıldığı 1234/1819 senesinde bu bölge Kefeci mahallesi olarak belirtilmiştir. Kuruluşunda atanmış olan mütevellisi es-Seyyid Mehmed Said Ağa bin Hüseyin’dir. Vakfiyesine göre Sultan II. Abdülhamid vakfı mülhakatından merhum Bostancıbaşı Abdullah Ağa vakfına 120 akçe mukataa ile temessük verilmiş olan arazi Tahir Baba’nın tasarrufuna verilmiştir. Bahsedilen arsa 12 dönümdür. Arsa üzerinde bir tevhidhane, iki hücre ve onların üstünde bir diğer hücre, mutfak, kiler, ahır, iki kenif, bir su kaynağı, meyve veren ve vermeyen ağaçlar, üzüm bağları ve sokak kapısına bitişik bir zaviyeden oluşan oldukça büyük bir kompleks yapıdır.
Vakfiyenin tescil edildiği 1234/1819 senesinde ise tüm bu mülk sayılmasa da ek olarak bir de şirahaneden bahsedilmektedir. 12 dönümlük bu kompleksin 19. yüzyılda açılmış olması oldukça çarpıcıdır. Bu dönemde açılmış diğer tekkelere baktığımızda Karyağdı Baba tekkesinin yaklaşık bir dönüm, Kıncı Baba tekkesinin ise yaklaşık yarım dönüm kadar bir araziye yerleşmiş olduklarını görüyoruz. Kadim tekkelerden Karaağaç tekkesi dahi -ki bu tekkenin Yeniçeri Ocağının şeyhini çıkartıyor olması gibi özel bir statüsü de vardı- sadece 10 dönüm bir arazidedir.
Tahir Baba’nın tekkeye vakfettiği mülk, üç odalı, iki katlı bir konaktır. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılışında binaları yıkılmış, şeyhi sürülmüştür. 1826’dan sonra Nuri Baba tekkesi adı altında devam etmiş, şeyhleri Ali Nutki Efendi (1869-1936) ve oğlu Nuri Baba olmuştur.
1307 / 1890’daki Ahmed Münib Efendi’nin Mecmua-î Tekaya’sında, Tahir Baba Nakşi dergâhı olarak yer almakta, Büyük Çamlı’da olduğu kaydedilen dergahın o zamanki şeyhi, Nuri Baba gösterilmektedir. Ancak Nuri Baba’nın Çamlıca İstavroz deresi üstündeki (Nur Baba Sokağı) Nur Baba Dergahının postnişini olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla burada bir karışıklık görülmektedir. Yakub Kadri Karaosmanoğlu’nun Nur Baba romanında bahsi geçen Bektaşi tekkesinin şeyhi Nur Baba’nın bu tekkenin şeyhi olan Nuri Baba olduğu ileri sürülmüştür.
7. İvaz Fakih Dergâhı
Dergâh, Büyük Çamlıca Tepesinde yer alan İvaz Fakih Türbesinin yanında yapılmıştır. Bu türbenin bilinen son türbedarı, aynı zamanda dergâh postnişini olan Seyyid Hasan Tahsin Baba’dır.
Türbe bugün, Büyükçamlıca’nın safa tepesinde yer almaktadır ve İBB’nin Çamlıca tesislerinin bahçesinde kalmıştır. İvaz Fakih’in Horasan’dan gelen cihat erlerinden olduğu rivayet edilmektedir. (Süheyl Ünver, İstanbul Risaleleri c.5) Bu dergâh, Tahir Baba Dergâhı ve Nur(i) Baba Dergahı birbirine karıştırılmıştır. Tekke daha sonra yıkılmış olup herhangi bir eser kalmamıştır.
8. Nur(i) Baba Dergâhı
Bu tekke, Üsküdar Kısıklı’da Kısıklı Caddesi Nur Baba sokağında bulunmaktaydı. Tekkesi ve mescidi bugün yıkılmıştır. Nur Baba’nın, Dergâh postnişini olan meşhur Nuri Baba olduğu kaydedilmektedir. Nuri Baba ölünce yerine Tevfik Baba sonra da Nuri Baba’nın oğlu Ali Nutki Baba geçmiştir. Nuri Baba ve oğlu Ali Nutki Baba’nın mezarları Karacaahmet’tedir. Yakup Kadri Karaosmanoğlu yazdığı Nur Baba adlı romanında bu tekkenin postnişini Nuri Baba hakkında iddialarda bulunmuş ve maalesef Bektaşilikten bihaber, Bektaşiliği kötülemiştir.
Bazı kaynaklarda da Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Bektaşilik aleyhindeki Nur Baba romanını dergâhtan mülhem olarak yazdığı kaydedilmektedir. Ayrıca Beşiktaş–Maçka sırtlarında, Nur Mehmed Emin Baba adlı birisine ait 867 hicrî (1463) tarihli şahidesiyle açık bir türbe vardır. Nur Mehmed Emin Baba’nın gerçek şahsiyeti hakkında elde bir bilgi mevcut değildir.
9. Mürüvvet Baba Tekkesi
Önemli görülen bir diğer tekke ise Üsküdar’da Kasım Ağa mahallesinde bulunan Mürüvvet Baba tekkesidir. Ne zaman kurulduğuna dair hiçbir veriye ulaşamadığımız bu tekkenin kapatılışı hakkında daha fazla bilgiye sahibiz. Tekke 1826’da birçoğu gibi kapatılmış Şeyhi Mustafa Baba Tire’ye sürülmüştür. Kapatıldığı esnada arazi olarak büyüklüğü 3368 zirâ (yaklaşık 2 dönümdür). Derviş Mustafa Baba’nın Üsküdar’da Eski Valide’de Arakiyeci el-Hac Mehmed mahallesinde bir kapı ağası bostanı gediği vardır ve yıkım esnasında bu bostana ve içindeki eşyalara da el konulmuştur. Bostandaki meyvesi ve bir bargirinin Seyyid Halil efendiye devredildiği belgede belirtilmiştir. Bu ürünün değeri 500 kuruştur. Dolayısıyla çok da büyük bir bostan olduğunu düşünmemek gerekir.
Gene bir önemli belge Hasluck’un Istıranca’da olduğunu iddia ettiği bir Bektaşi tekkesi hakkındadır. Evliya Çelebi bu tekkeden bahsederken “Istıranca dağlarında bir oda yeniçeri avcıları ile beraber bir asitane-i bektaşiyan da vardır” der. Bu tekke hakkında hiçbir belgeye ulaşılamamasından ötürü tarihçiler bu tekkenin varlığına halen şüpheyle yaklaşmaktaydılar. Araştırma sırasında bu tekkenin varlığını ispatlayan bir belgeye ulaşılmıştır. Belge tekke postnişini derviş Hasan’ın bir başka derviş ile olan husumetinin kayıtlara yansıması üzerinedir. 1174/1760 tarihli bu belge bize Istıranca dağlarında bulunan Çatalca kazasının Özili(?) karyesinde Durbalı(?) ismiyle tanınmış bir Bektaşi tekkesinin varlığını tesciller. Tabii kuruluşunun bu tarihten daha öncelere dayandığı aşikardır. Bu bölge civarında bulunmuş bir Bektaşi mezar taşı Ağlamış Ahmed Baba’ya (1240/1824-25) aittir.