Hak Teala’nın Resulü Muhammed’e (saa) Tavsiye ve Öğütleri – 1
Hak Teala’nın Resulü Muhammed’e (saa) Tavsiye ve Öğütleri – 1 yazımızdaki Hak Teala’nın Hz. Muhammed’e öğütleri şunlardır.
1- “Ya Muhammed, ümmetinden “Lâ ilâhe illellahu, vahdehu vahdeh!” (tek, eşsiz ve bir olan Allah’tan başka bir ilah yoktur) diyene ne mutlu.”
2- Resulullah miraç gecesinde “Ey Rabbim, senin nezdinde mümin kimse nasıl bir duruma (makama) sahiptir?” diye sordu. Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu:
“Ya Muhammed, velilerimden (dostlarımdan) birini küçümseyip hakir düşüren kimse, hakikatte bana karşı savaşa kalkışmıştır; ben evliyamın (dostlarımın) yardımına koşmada her husustan daha süratliyim. Mümin kullarımdan bazısını ancak zenginlik ıslah eder bunun için de hiç esirgemeden ona ihsanda bulunurum. Çünkü onun durumunu değiştirip de fakirliğe sürüklersem helak olur. Ve bazılarını ise fakirlikten başka bir şey ıslah etmez; bu halinden çıkarıp da zengin edersem helak olur. Kullarımı bana yakınlaştıran şeyler içerisinde farizalar kadar bana daha sevimli olan bir şey yoktur; bana (farizaların dışında) nafilelerle de yaklaşılır; nafilelerle kulum bana o derece yaklaşır ki ben onu severim. Onu sevdikten sonra da artık onun işiten kulağı, gören gözü, konuşan dili ve tutan eli ben olurum. Beni çağırdığında icabet eder, benden bir istekte bulunduğunda bağışta bulunurum.”
3- Uzun bir hadisin zımnında Resulullah’ın şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “Rabbim bana minnet ederek şöyle buyurdu:
“Ya Muhammed, Allah’ın rahmeti sana olsun; ben her ümmete o ümmetin diliyle konuşan peygamber gönderdim. Ama seni yaratıklarımdan siyah, (beyaz), kızıl derili herkes için gönderdim. Hiçbir kimseye (düşmanlarının kalbine) korku düşürerek yardımda bulunmadığım halde sana böylesine bir yardımda bulundum. Senden önce kimseye helal olmayan ganimeti sana helal kıldım. Arşın hazinelerinden olan Fatiha suresiyle Bakara suresinin (“Amenerresulü” diye başlayan) son iki ayetini de ancak sana ve ümmetine verdim. Sen ve ümmetin için bütün yeryüzünü mescit (secde etme yeri), pak ve temizleyici olarak karar kıldım. Sana ve ümmetine Tekbir’i (“Allah-u Ekber” zikrini) verdim. Ve de senin zikrini kendi zikrimle beraber kıldım; onun için ümmetinden beni zikredip hatırlayan herkes, seni de benimle birlikte zikredip hatırlar. Öyleyse ne mutlu sana ey Muhammed!”
4- Resulullah şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teâlâ benden faziletli ve kıymetli birini yaratmamıştır… Miraca gittiğimde “Ey Muhammed!” diye çağrıldım. “Lebbeyk ya Rab, emrindeyim; kutlu ve ulusun sen” diye cevap verdim. Tekrar şöyle nida geldi:
“Ya Muhammed, sen benim kulum, ben de senin Rabbinim; öyleyse yalnız bana ibadet (kulluk) et ve bana itimat ve tevekkül eyle. Sen kullarım arasında benim nurum, yaratıklarıma gönderdiğim elçim ve onlara hüccetimsin. Cennetimi sadece sen ve sana uyanlar için, cehennemimi ise sana muhalefet edenler için yarattım.”
5- Resul-i Ekrem’den -uzun bir hadiste- şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gün Cebrail’in eşliğinde yeryüzüne asla ayak basmayan ve yanında yeryüzü hazinelerinin anahtarları bulunan bir melek inerek bana şöyle hitapta bulundu:
“Ya Muhammed, Rabbin sana selam söylüyor ve buyuruyor ki: “Bunlar yeryüzü hazinelerinin anahtarlarıdır; istersen kul peygamber ol, istersen padişah peygamber.” Cebrail bana işaret ederek tevazu göstermemi istedi. Ben de o meleke “Kul peygamber olmak istiyorum; kul peygamber olmak istiyorum” dedim.
6- “Ya Muhammed, ben yeryüzünü alimsiz (imamsız, hüccetsiz) olarak bırakmam; taatım ve hidayet yolum onun vasıtasıyla tanınır ve bir peygamberin vefatıyla diğerinin mebus olma süresi içerisinde halka kurtuluş vesilesi de o olur. Böylece hüccetim, bana doğru davetçi, yoluma hidayetçi ve işime arif olan birini yeryüzünde bırakmadan halkı saptırması için şeytanı tek başına salıvermem. Gerçekten mutsuzlara hüccet olması ve mutluları onun vasıtasıyla hidayet etmem için her kavime hidayetçi birinin olmasını gerekli kılmışım.”
7- “Ya Muhammed, nübüvvetin sona ermiş ve günlerin bitmiştir; yanında bulunan ilmi, imanı, İsmi Ekber’i (İsm-i A’zam’ı), ilmin mirasını ve nübüvvet ilminin eserlerini Ehl-i Beyt’inden olan Ali ibn-i Ebi Talib’e teslim et. Ben ilmi, imanı, İsm-i Ekber’i, ilmin mirasını ve nübüvvet ilminin eserlerini, seninle baban Adem arasında bulunan peygamberlerin hanedanından kaldırmadığım gibi, senin soyundan gelen Ehl-i Beyt’inden de hiç bir zaman almayacağım.”
8- “Ya Muhammed, ben seni ve Ali’yi bedensiz bir nur olarak yeryüzünü, gökleri, denizi ve Arş’ımı yaratmadan önce yarattım. Sen o zaman içerisinde sürekli “Lâ ilâhe illallah” derdin, beni ulular, ve tazim ederdin. Sonra ikinizin ruhunu bir araya getirerek tek ruh kıldım ki bundan sonra artık o ruh “Lâ ilâhe illallah” söyler, beni tenzih ve takdis ederdi. Daha sonra o ruhu ikiye ve ikiyi de dörde böldüm; onların biri Muhammed, biri Ali, diğer ikisi ise Hasan ve Hüseyin’dir.”
9- “Ya Muhammed, sen bir şey olmadan (kendinden bir varlığın yok iken), ben seni var ettim ve benden sana keramet olsun diye sana kendi ruhumdan üfledim. Böylece senin itaatini bütün mahlukatıma farz kıldım; sana itaat eden bana itaat etmiş ve sana karşı gelen bana karşı gelmiş olur. Ve bunu (yani itaatin gerekliliğini) Ali ve Ali’nin soyundan kendime has kıldığım şahıslar için de farz kılmışım.”
10- “Ya Muhammed, kim benim velimi (dostumu) aşağılarsa, bana karşı savaşa kalkışmıştır; bana karşı savaş açanla ben de savaşırım.” “Kim bu senin velin” dedim, “Ya Rab! Sana karşı savaşa kalkışan kimseyle benim de savaşacağımı biliyorsun.” Allah-u Teâlâ buyurdu ki: “O, senin, vasinin ve sizin zürriyetinizin velayetinin (kabulü için) kendisinden ahd aldığım kimsedir.”
11- “Ya Muhammed, sen benim kulum, ben de senin Rabbinim; öyleyse sadece benim karşımda eğil ve bana tevazu göster; yalnız bana ibadet ve tevekkül et. Ben seni kul, habip, resul ve nebi olarak, kardeşin Ali’yi de halife ve ilme kapı olarak kabul ettim. O (Ali), kullarıma benim hüccetim ve mahlukatıma imamdır. Onunla dostlarım düşmanlarımdan tanınır. Şeytan hizbi de benim hizbimden onun vasıtasıyla ayırt edilir. Onunla benim dinim doğrulur; hükümlerim icra edilir ve koyduğum hudutlar korunur. Seninle (ya Muhammed) ve O (Ali) ve neslinden olan imamların hürmetine kadın-erkek bütün kullarıma merhamet ederim. Sizden olan (Mehdi’yi) Kaim vasıtasıyla tesbih (Sübhanellah), tehlil (Lâ ilâhe illallah), takdis, tekbir ve temcit (sena) ile yeryüzünü bayındırlaştırırım. Onun ile yeryüzünü düşmanlarımdan temizleyerek, kendi dostlarıma miras bırakırım. Onunla kâfir olanların sözünü alçaltıp kendi sözümü yüceltirim. Kullarımı ve beldelerimi onunla diriltir ve meşiyetim gereği defineleri ve birikintileri onun vesilesiyle ortaya çıkartır, irademle ona bütün sırları ve gizlilikleri açarım. Emrimi icra ve dinimi ilan etmesinde ona destek olsunlar diye meleklerim vesilesiyle ona yardımda bulunurum. İşte O (Mehdi’yi Kaim) Benim gerçek velim ve kullarımı sadakatle hidayet edendir.”
12- “Ya Muhammed, istediğin kadar yaşa; bilahare öleceksin. İstediğin kimseyi sev; ancak (şunu bil ki) muhakkak ondan ayrılacaksın. Ve istediğin işi yap; ancak (bil ki) ona göre karşılık alacaksın. Bil ki müminin şerefi, geceleri (salat ve ibadete) durmasında, izzeti ise halka muhtaç olmamaya çalışmasındadır.”
13- “Ya Muhammed, daima güzel huylu ol. Zira kötü huy, dünya ve ahiret hayrını yok eder.”
14- “Ya Muhammed, kim benim hadlerimden birini tatil ederse, bana düşmanlık yapmış ve böylece bana karşı çıkmaya kalkışmıştır.”
15- “Ya Muhammed, ümmetinden Allah yolunda cihat eden kimse için, gökten kendisine isabet eden (yağmur) damlası ve çektiği baş ağrısı bile kıyamet günü şehadet sayılacaktır.”
16- “Ya Muhammed… kız babalarına söyle ki: “Kız evlatlarınız hususunda darılmayın; ben onları yarattığım gibi rızıklandıracağım da.”
Emir’ül Mü’minin Hz. Ali’den şöyle nakledilmiştir:
“Resulullah miraç gecesi Yüce Rabbine şöyle sordu: “Ya Rabbi, amellerin hangisi daha faziletlidir?” Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu:
“Benim indimde bana tevekkül etmekten ve böldüğüme razı olmaktan daha faziletli bir şey yoktur.”
17- “Ya Muhammed, benim (rızam) yolunda birbirlerini sevenler, benim yolumda birbirine acıyıp şefkat gösterenler, benim yolumda dostça birbiriyle ilişki kuranlar ve bana güvenip tevekkül edenler benim muhabbetimi hakketmişlerdir. Muhabbetimin ise bir alamet ve nişanesi yoktur. Onlar için alametlerden birini kaldırdığımda diğer birini bırakırım. Onlar mahlukata benim onlara baktığım gözle bakar, hacetlerini halka sunmazlar (ihtiyaçlarının giderilmesini ancak Allah’tan diler, O’na yalvarırlar). Karınları helal mal yediklerinden hafiftir; dünyadaki nimet ve saadetleri ise benim zikrim, sevgim ve onlardan razı oluşumdur.”
18- “Ya Ahmed, izzetim ve celâlime andolsun, benim için dört hasleti garantileyen kulumu, kesinlikle cennete götürürüm: Dilini koruyup kendisini ilgilendirmeyen şeylere açmaması, kalbini vesveseden koruması, (her an) ondan haberdar olduğumu ve onu gözetlediğimi, daima aklında tutması ve açlığı kendisine göz nuru edinmesi.”
19- “Ya Ahmed, keşke açlığın, susmağın, yalnızlığın ve bunların bıraktığı mirasların lezzetini tadsaydın!”
Resulullah, “Ya Rabbi, açlığın mirası nedir?” diye sordu. Allah-u Teâlâ cevapta şöyle buyurdu:
“Hikmet, kalbi korumak, bana yakınlaşmak, daimi hüzün, hak söz, halk arasında geçimi hafif olmak ve geçiminin zor veya kolay olmasından endişeye düşmemektir.”
20- “Ya Ahmed, kulun hangi vakitte bana yakınlaştığını biliyor musun?”
Resulullah, “Hayır ya Rabbi,” deyice Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu: “Aç olduğunda veya secdeye kapandığında.”
Kaynak:
Bu bölümdeki buyrukların (hadislerin) hepsi Seyit Hasan Hüseyni’nin derlediği “Kelimetullah” kitabından nakledilmiştir.