ZÜLFİKARNAMELER

Zülfikarnameler, Arapça, “zû” (sahip), “el-fekâr” (yarık, çentik) sözlerinden müteşekkil bir kelime olan Zülfikar, iki uçlu anlamına gelmektedir. Hz. Ali’nin ucu çatallı olan meşhur kılıcı bu isimle anılır. Bu kılıç Hz. Muhammed tarafından Hz. Ali’ye hediye edilmiştir. Kılıcın İmâm Ali’ye nasıl verildiğiyle ilgili birçok rivâyet vardır. Bunlardan birine göre, Hz. Muhammed Uhud Gaza’sı sırasında kılıcı İmâm Ali’ye vermiştir ve bu sırada göklerden “Lâ fetâ illâ Alî, lâ seyfe illâ zülfikâr” nidasının yayıldığı duyulmuştur. Bu söz Alevî-Bektaşîlere göre kudsî bir hadistir, İmâm Ali’nin imâmetinin, yiğitliğinin, Allâh’ın ve Hz. Peygamber’in ona verdiği değerin en kutsal bir yolla tasdiki anlamına gelir. Bu söz, sarf edildiği şiirlerde “ism-i azam duası” olarak nitelendirilir, yerlerin ve göklerin bu dua ile karar bulduğu söylenir. Peygamberler dahi bu duayı okuyarak dertlerine derman bulurlar. Bu tılsımlı sözü kavrayarak söyleyenin yeri ise cennet olur.

“Türk edebiyatında daima Hz. Ali’ye izâfe edilerek anılan zülfikar düldülle birlikte ona Allâh tarafından bahşedilen efsanevî bir kılıç olarak yer almıştır. (…) Ayrıca ‘Lâ fetâ illâ Alî, lâ seyfe illâ zülfikâr’ (Ali’den başka yiğit, zülfikardan başka kılıç yoktur) ibaresi pek çok şair tarafından nazma çekilmiş, özellikle musammatların mütekerrir mısraı olarak kullanılmıştır. Ümmî Sinan’ın, ‘Lâ fetâ illâ Alî lâ seyfe illâ zülfikâr / Kenz-i mahfîdir sana kân-ı hidâyet Murtazâ’ ve Şeyh Galib’in, ‘Ebruvânında yazar ol seyyid-i âlî-tebâr / Lâ fetâ illâ Alî lâ seyfe illâ zülfikâr’ beyitleri bunun örneklerindendir. Zülfikar şiirlerde Hz. Ali’nin kılıcı olarak gerçek anlamıyla zikredildiği gibi teşbih, istiare, telmih ve mecaz yoluyla bazı kavram ve unsurların tanımlanmasında da kullanılmıştır.”[1] Bunlarla beraber Nâbî gibi büyük şairler, Gelibolulu Âlî, Nailî, Edirneli Nazmî, Hanyalı Nûrî gibi şairler, Zülfikar redifli birçok gazel yazmışlardır.[2]

Görüldüğü gibi Türk Edebiyatı’nın tamamında “Zülfikar” önem arz eden bir motif olmakla birlikte Alevî-Bektaşî Edebiyatı’nda, kendine has bir bağlam içinde yorumlanıp anlatılan bir kavrama dönüşmüştür. Alevî-Bektaşîler için Zülfikar, Hz. Ali’nin yiğitliğini, şaşmaz adaletini, Hz. Peygamber’in ona olan güvenini ve teveccühünü, yeryüzündeki varlıklarla beraber tüm göksel varlıkların da onun ululuğunu kabul ve beyan edişini simgeler. Ona verilen bu önem, şairler tarafından çeşitli şiir şekillerinde, son mısraında “Lâ fetâ illâ Alî, lâ seyfe illâ zülfikâr”  sözünün tekrar edilmesiyle oluşmuş bir nazım türünün doğmasını sağlamıştır. Bu şiirlerin ilk örneklerine Nesimî’de ve sonra Hatâyî’de rastlanır. En eski örnekler genellikle aruz ölçüsü ile kaleme alınmıştır. Diğer türler gibi bu şiirler de zamanla hece ölçüsü ile de yazılmaya başlanmış, halk edebiyatına ve halk kültürü çevresine daha yakın olan şairler tarafından, kendi içinde özerk bir gelenek oluşturacak şekilde ele alınmıştır.

Zülfikarname ismi verilen bu şiirler, Zülfikar’ın temsil ettiği tüm kavramları açıklayan, “Lâ fetâ illâ Alî, lâ seyfe illâ zülfikâr” sözünün gizlere sahip, her duadan üstün olan ve kula kapılar açan bir söz olduğunu savunan şiirlerdir. Bu şiirlerde genellikle bu sözü ihlâsla ve anlayarak söylemenin gerekliliği, bu sözün her derde deva oluşu, Hz. Ali’nin yiğitliği ve tüm diğer erdemleri, aynı Zülfikar gibi Hz. Ali ile özdeşleşmiş olan Kanber, Selman, Düldül[3] gibi isim ve kavramlardan bahsedilir. Klasik edebiyata yakın çevrelerde bu tür musammat, terci’-i bend gibi, nazım birimlerinin sonunda, tekrar eden bir kısmı olan şiir şekillleriyle yazılmış, hece ölçüsü ile yazılmış şiirlerde ise dörtlüklerin sonunda bahsi geçen sözün söylendiği bir kavuştak kullanılmıştır.


[1] SARIKAYA YILDIRAN Meliha, “Zülfikar (Türk Edebiyatı)” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi c.:44, Türkiye Diyanet Vakfı Yayını, İstanbul 2013, s.:555.

[2] KAPLAN Hasan, (Zülfikar’ın Divan Şiirine Yansımaları) IV. Uluslararası Alevilik ve Bektaşîlik Sempozyumu Bildiriler Kitabı c.:1, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Türk Kültürü Açısından Hacı Bektaş-ı Velî Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 2018, s.:791,793.

[3] Düldül, sözlükte kirpi manasına gelir, hızından ve çevikliğinden dolayı Hz. Ali’nin atına, bu isim verilmiştir. Edebiyatımızda kendine bir yer edinmiş en meşhur hayvanlardan olan Düldül, 627 (h.6) yılında Mısır hükümdarı Mukavkıs tarafından Hz. Peygamber’e gönderilen birçok hediyeden biridir.  Konu hakkında bilgi veren Türkçe eserlerde kır renkli dişi bir katır olarak gösterilmekle birlikte, Arapça eserlerde erkek olduğu rivayet edilir. Tüm kaynaklar Hz. Peygamber’in gâzalarda Düldül’e bindiğini yazarlarsa da İbn Kesîr, bu durumu Huneyn gâzası ile sınırlandırır.  Riyâzü’s-Sâlihîn’in Ebu’l-Fazl Abbas ibn Abdulmuttalib tarafından rivayet edilmiş, 1854. hadisinde de Hz. Peygamber’in Huneyn gâzasında, Düldül’e bindiği bilgisi verilmektedir.  Hz. Peygamber, ilkin Ukbe bin Amir el Cühenî’yi, Düldül’ü bakmakla görevlendirmiş daha sonra onu Hz. Ali’ye hediye etmiştir. Hz. Ali’den sonra Düldül miras yoluyla İmam Hasan’a, İmam Hüseyin’e ve Muhammed bin Hanefiyye hazretlerine geçmiştir. Birçok sahih kaynakta İmam Ali’nin Haricîlere karşı giriştiği savaşlarda Düldül’ü kullandığı belirtilir. Asırlar boyunca divan şiirinde, şairlerimiz Düldül’ü daha çok, şairlik tabiatını ve şairin hızlıca yeni mazmûnlar bulmasını, hayaller türetmesini anlatmak için kullanmışlardır. Bunun yanında övülen kişiler için bir bakıma araç niteliğinde olan talih, huy-karakter yahut naz gibi özellikler hakkında yapılan teşbihlerde de Düldül’ün sahibine her mücadelede yarar sağlamış muhteşem bir binek olarak görülmesi önemlidir. Bu nedenle şairler, kendilerinde yahut sevgilide gördükleri bazı iyi meziyetleri Düldül’e benzetirler. Mutasavvıf şairler ise atı; hevâ, cân, vücûd, tecrid, nefs gibi tasavvufî kavramların benzetileni olarak kullanmışlardır. Düldül ise dizginlenmiş, istediği yönden ziyade sahibinin istediği yöne giden başına buyruk olmayan nefsi anlatmak için seçilmiştir. Burak’ın Hz. Peygamber’i miraca vasıl etmesinden yola çıkarak sahibini istediği yere götüren Düldül’ü de ilahî gerçeğe ulaşmakta bir araç olarak görmüşlerdir.

Nûruna kıldı nazâr ol hâlik-ı perverdigâr
Âba döndü derdim ol hayretten oldu tarumâr
Ol nûrun kandîline yazmıştı der rûz-ı şumâr
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Tütününden nüh felek oldu mu’allak ser-nigün
Köpügünden yedi kat yerler döşendi der-nigün
Ol felekler gerdîşinden söyledi ay ile gün
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Kudretinden Hak yarattı kubbe-i zerrin nigâr
Kubbenin hem gerdişinden oldu bu ley ü nehâr
Çarh-ı gerdûnı anun ismiyle döndürdü medâr
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Akl u aşk u nefs-i can hazrette idi intizâr
Bir avuç toprağa çün kıldı nazâr perverdigâr
Âdemin cismi anun ismiyle oldu üstüvâr
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Âdeme verdi kerâmet huld ü cennatü’n-na’im
Cümle ana secde kıldı gayrü şeytâni’r-racîm
Âdemin vechinde yedi hattı yazmıştı kadîm
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Nemrûdun mancınığından nâra atıldı Halîl
Nârı gülzâr eyledi ana çün ol Rabb-ı celîl
Bu mübârek ismi geldi nâra urdu Cebra’il
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Eyyûba oldu havâle yedi yıl renc ü belâ
Rabbenâ söylerdi da’im hazretinde Rabbenâ
Uş bu ismi yâd kıldı buldu ol gamdan necâ
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Samiri Fir’avn için sihr etti ba-izn-i Hudâ
Hem nida Musaya geldi saldı elinden âsâ
La-tehafü hakkına geldi bu ism ilen du’a
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Ta Süleymân nebî oldu cihânda pâdişah
İns ile cinn ü tuyur ferman idi ba-hükm-i şah
Hateminin nakşına yazdı bu ismi şol ilah
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Hakkın emriyle getirdi Cebra’il Âdem demi
Hem meşâmından üfürdü kâmil etti Meryemi
‘İsî anun ismini yâd etti boldu hem-demi
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Ahmed ü Mahmûd u Kâsım çıktı ber-arş-ı mecid
Hem Esedu’llâhı gördü dergehe olmuş mürîd
Ber-mezid olsun ana bu ism ü devlet ber-mezîd
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Gitti bu hicran demi geldi çü eyyâm-ı bahâr
Sad hezâran murg-zâr açıldı oldı murgzâr
Bülbül ü kumru mutabbak söyledi vasfın hezâr
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Dünyeye geldi Ali çün adı oldu şeh-suvâr
Yerler anun ismi le çünkü tuttular karâr
İslâm anun ismi ile İslâma geldi iftihâr
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Ta hayâlinle gönül mülkünde seyrân eylerim
Ben beni ol şâhımın medhinde hayrân eylerim
Ben Nesimî’yim lebin vasfını destân eylerim
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr
Âftâb-ı âlem-i tevhidi kıldı âşikâr 
Kalmadı dünyâ yüzünde mihnet-i jeng-i gubâr 
Bu duayı zâhir etti ol Şeh-i Düldül-süvâr 
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Bin şükür bes tahtına geldi Süleymân-ı zamân 
Hükmüne fermanber oldu hem zemîn ü asmân 
Bu duâyı hâtemine yazdı çün nakş-ı nişân 
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Çünki çıktı Kâbe’den hak ile bâtıl farkına 
Bâtıl oldu ol kişi aldandı dünyâ zevkına 
Bu duâyı okuyanlar düşdü rahmet garkına 
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Tanrı arşdan Kürs’e indirdi anı çün bî nikab 
Sâki sırrın keşf kıldı aradan gitti hicâb 
Bu duâyı hak bilenler secdeye kıldı şitâb 
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Bu kamer devrinde mü’min müşrikin oldu cüda 
Bunu böyle tâ ezelden zikr ederdi Mustafâ 
Mü’minin dilinde dâim zâhir idi bu duâ 
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Doğdu mağribden güneş geldi kıyâmetten nişan 
Îsi gökten yere indi zâhirâ devr-i zaman
Bu duâyı eyledi Hak leşkeri vird-i zeban 
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Mehdi-i sâhib zaman devrânı geldi âleme 
Külli eşyâ ehlinin sultânı geldi âleme 
Bu duâ derd ehlinin dermânı geldi âleme 
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Ey Hatâyî Mehdî-i sâhib-zaman devrânıdır 
Ehl-i fazla va’de-i hûr ü cinan devrânıdır 
İsm-i a’zam zâhir oldu Câvidan devrânıdır 
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr
 
Gel gönül okuyalım ism-i a‘zam duasını
Okudu ki Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr 
Sıdk ile okudu sildi gönül pasını
Okudu ki Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Yusuf’u kuyuya attılar Yakup çeker âh u zâr
Kuyu dibinde hem yine bu dua Yusuf’a yâr
Yer ile gök bu dua ile bulmuştur karâr
Okudu ki Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Bu dünya bîvefâdır bîvefâ
Eyyub’a kıldılar mihnet u cevr ü cefâ
Eyyub bu duayı okudu buldu derdine şifâ
Okudu ki Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Musa tur dağında Hakka münâcat eyledi
Hak ismini duyunca gör ki Nemrut neyledi
Evliyâlar enbiyalar bu duayı söyledi
Okudu ki Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Süleymân’ın parmağında hatem mühürü
Emrine muti idi ins ü cin dev ile peri
Ali binip Düldül’e kırardı yüz bin kâfiri
Okudu ki Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Hamza Kaf dağında on sekiz cenk eyledi tamam
Kırardı kâfiri bir narayla vermezdi aman
Daim bu duayı okurdu her saat her zaman
Okudu ki Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Münâfıklar bu duanın manasına ermedi
Mansûr’u dara çektiler dediğinden dönmedi
Halil bu duayı okudu nar içinde yanmadı
Okudu ki Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Muhammed kalkuben Mirâc’a vardı
Arş yüzünde melekler darına durdu
Orda hatemi arslan ağzına verdi
Okudu ki Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Mirâc’a çekti Muhammed Peygamberi
Orada kokardı misk ile amberi
Bu duayı okudu ol Ali’nin Kanber’i
Okudu ki Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Nice Peygamberler geldi de geçti
Nice Süleymân’lar kondu da göçtü
Ca‘fer-i Tayyâr bu duayı okudu uçtu
Okudu ki Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Tac ü düldül geldi de Ali destine 
Zülfikâr’ı çekiben yürüdü küffar kastına
Hem evvel yazılıdır Zülfikâr’ın üstüne
Okudu ki Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Ali gezer iken devin er bağını
Sinesine bastı hicran dağını
Bir hurma çöpüyle bend etti devin parmağını
Okudu ki Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Bu duayı okursa her kim
Kalmaz gönlünde zerrece kin
Bu duayı okudu sakin oldu ay ü gün
Okudu ki Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

İlâhi ilâhi farzdır ilâhi
Hürmetle severiz ol güzel şahı
Rehberi On İki İmâmlar Sultan Hatâyî
Okudu ki Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr
Zâhir oldu çünki dîdâr bugün vahdet aşikâr
Hatt-ı zâtında yazılmış gördük anı satr-ı câr
Zi mürekkep zi kalem zi kâtib-i perverdigâr
Zi kelâm ü câh-ı menzil nâmı Haydar’dır o yâr
Oku bu ismi dilersen olmıya şeklin hımâr
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Kün kelâmı çünki evvel rûşen oldu âleme
Feth ü nusret indi ol dem ins ü cîne Âdem’e
Hem Süleymân Nebi yazmıştı mühr-i hateme
Düştü İsâ çünki bu ism ile batn-ı Meryem’e
Bu cevâb-ı şâniye zinhâr zinhâr lâ deme
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Levh-i mahfûza haçan gördü Muhammed Mustafâ
Dört satır gördü yazılmış anda mahbûb-i Hüdâ
Biri şebrû biri şenhâ biri ak biri kara
Okuyup cân u dilden dedi kim yâ Murtazâ
Evveli âhirde senden zâhir olmuştu serâ
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

İşbu dört satır içinde dört hurûf kıldın îlân
Dört hurûf on iki nokta konuşmuştur hemân
Her birisi bir kitâbın ilmini kılar beyân
Lâ fetâ şehrinde gör on iki nokta ‘ayân
Bil Ali ahvâlini kaldır derûnundan gümân
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Şeh Hasan ile Hüseyin yüzüdür bu şems ü mâh
Dün ü gün tecellî eyler kim anlarda ol Allâh
Abidin ü Bâkır durur mü’mine pişt ü penâh
Ger dilersen dü-cihânda olmayasın rû-siyâh
Didim işit tut kulağın men sana bir doğru râh
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Ca‘fer ü Kâzım Rızâ’dan isteyen imân ü din
Kat ider maksûduna fâni cihânda ol yakîn
Şah Takî vü bâ-Nâkî’dir Askerî rûhu’l-emîn
Mehdî oldu hüccetü’l-kayyûm İmâm-ül müttakîn
İsm-i ‘azâmdır bu ismi oku gel ehl-i yemîn
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Kes ümîdin dünyânın sevdâsını hall it temâm
Sad selâm olsun Ali’nin âline de sad selâm
Ey Virânî çardeh mâsum pâk devâzdeh İmâm
Tutdu âlem emri birle serâser böyle nizâm
Her nefeste zikr ü fikrin bu kelâm olsun müdâm
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr
Çün bize ‘arz-ı cemâl itdi bugün perverdigâr
Vech-i âdemde sıfâtın kıldı isbât âşikâr
Gördük anda nakş olunmuş okuduk ism-i kibâr
Lâ fetâ illâ-‘Alî lâ seyfe illâ-Zülfikâr

Kâf (u) nûndan var idübdür on sekiz bin ‘âlemi
Nûr-i zâtı pertevinden Murtazâ-i Hâtemi
Nâr u bâd u âb u hâkden kıldı peydâ ‘âdemi
Lâ fetâ illâ-‘Alî lâ seyfe illâ-Zülfikâr

Cümle eşyâ Hakk’ın esmâsı üzre oldu var
Gösterir ism-i müsemmâsın cihâna âşikâr
Nâm-ı Şâh Murtazâ Hak’dan verildi yâdigâr
Lâ fetâ illâ-‘Alî lâ seyfe illâ-Zülfikâr

Çün be-nâm-ı Şâh ile buldu karâr ruy-i zemîn
Yerde gökde ne ki var bu ismi yâd etdi hemîn
Dilde tekrâr eyledi bu virdi Cibrîl-i Emîn
Lâ fetâ illâ-‘Alî lâ seyfe illâ-Zülfikâr

Vech-i Âdem’de göründü vech-i Rahmânü’r-Rahîm
Âdeme baş eğmeyenler oldu Şeytânü’r-Racîm
Bu mübârek ismi yâd it kim budur ism-i ‘azîm
Lâ fetâ illâ-‘Alî lâ seyfe illâ-Zülfikâr

Vird-i Âdem Şît İdrîs vird-i Nûh subh u şâm
Vird-i Dâvûd vird-i İbrâhîm ve İsmâ‘îl müdâm
Hem Süleymân hâteminde yazıl(ıy)dı bu kelâm
Lâ fetâ illâ-‘Alî lâ seyfe illâ-Zülfikâr

Çün Mûsâ’ya dil ‘asâ virdi ol Rabbü’l-Kerîm
Hayme-i mî‘âdı kurdu mazharı oldu kelîm
Kangı dilde bu kelâm olsa olur kalbi selîm
Lâ fetâ illâ-‘Alî lâ seyfe illâ-Zülfikâr

Nâm-ı ‘İsâ çünki geldi düşdü batn-ı Meryem’e
Rûh-i Hakk’dır kim tecelli eyledi bu ‘âleme
Nâm-ı Şâh’ı yâd idüb geldi vücûd-i âdeme
Lâ fetâ illâ-‘Alî lâ seyfe illâ-Zülfikâr

Geldi Ahmed mazharullâh-ı Rabbü’l-‘âlemîn
Hem tecellîsinde oldu rahmeten-lil ‘âlemîn
Ol dahi yâd eyledi dilde by Kur’ân-ı Mübîn
Lâ fetâ illâ-‘Alî lâ seyfe illâ-Zülfikâr

Yüzü tâhâ alnı ve’ş-şems ve’d-duhâdır Mustafâ
Zât-ı Hak nûr-i Hüdâ’dır ol yüzü bedrü’d-dücâ
Râh-ı Hak’da yâ vü lâm ü ‘aynı kıldı pîşüvâ
Lâ fetâ illâ-‘Alî lâ seyfe illâ-Zülfikâr

Oldu nûr-i Mustafâ’dan zât-ı Haydar âşikâr
Şâh-ı Merdân Şîr-i Yezdân hem elinde Zülfikâr
Hvâce-i Kanber şecâ‘at sâhib(i) Düldül-süvar
Lâ fetâ illâ-‘Alî lâ seyfe illâ-Zülfikâr

Çün şecâ‘at ma‘deni kân-ı keremdir Murtazâ
Hâtim-i Tay zerresin kimseye itmedi ‘atâ
Anın içün nâzil oldu şânına hem innemâ
Lâ fetâ illâ-‘Alî lâ seyfe illâ-Zülfikâr

Şâh Hasan Şâh-ı Şehîd hem İmâm-ı ‘Abidîn
Bâkır u Ca ‘fer İmâm Kâzım Rızâ’dır şâh-ı dîn
Hem Takî ü bâ-Nakî ‘Askerî’dir şâh-ı zemîn
Lâ fetâ illâ-‘Alî lâ seyfe illâ-Zülfikâr

Çün zuhûr ide cihâna Mehdî-i Sâhib-zamân
Hânedân düşmenlerine vermeye hergiz emân
Çârdeh Ma‘sûm-i Pâk hem şâd olalar ol zamân
Lâ fetâ illâ-‘Alî lâ seyfe illâ-Zülfikâr

Resmîyâ Şâh-ı Velâyet medhini yâd eyledin
Dil-i bî-mâr gamda iken anı âzâd eyledin
Nâm-ı Şâh’la sen bizi bugün âbâd eyledin
Lâ fetâ illâ-‘Alî lâ seyfe illâ-Zülfikâr

Men Ali vassâfıyam vasfım budur leyl ü nehâr
Okuram bu ismi zikr ü fikrim oldur her ne vâr
Yâd edüp nâmın bu elfâz ile hem perverd-gâr
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr 

Lâ fetâ illâ Ali’dir canda canda cânânım menim
Nefhasıdır ol Şeh’in cismimdeki cânım menim
Dâimâ bu nutk olup vird-i sühan-dânım menim
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr 

Lâhmike lahmi Muhammed’le Ali nûr-i ehâd
Nûr-i Hazret-i Hakk olunmuşdur bular Hayyü’l-ebed 
Söyleyübdür ol Şeh’in şânında Allâhu’s-Samed
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr 

Mihr-i aşkındır senin âşıklara îmân ü dîn
Kâbe-i vechin olubdur kıble-i ehl-i yakîn
Zülfikârından ayân oldu nice sırr-ı mübîn
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr 

Yâ Ali yâ Nûr-i Hakk yâ Ebe’l-Hasen yâ Eba’t-Turâb
Hall-i müşkil server-i din şâfi’-i yevmi’l- hisâb
Zikreder vasfın senin söyler hakikat dört kitâb
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr 

Zât-ı pâkin şânına nâzil olubdur Hel-etâ
Şerhidir nûr-i cemâlin âyet-i Şemsü’d- dûha 
Küntü kenz’in gevherisin câmi’-i kul innemâ
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Yer ve gök ins ü melek cinn ü vuhûş ve hem tuyûr
Her biri hâl-i dilince çağırubdur Yâ Gafûr
Vird edüp söyler bu nutku hâzihi cennât-i hûr
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Hilmî’yem kemter-i kemîn ancak Ali ferrâşiyem
Bende-i Âl-i Abâ’yem zümre-i Bektâşiyem 
Eylerim medhin çün ol Şâh’ın ki Kızılbâşiyem
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr
İsmi verilmeden ism-i a‘zamda
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr
İsm-i a‘zamın mânâsı budur
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Ali gibi şol cihâna gelmedi bir er
Hatice ü Fâtıma u Düldül ü Kanber
İki cihân nûrundan kaldı yadigâr
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Lütfi yaş revandır çeşmimin yaşı
Seni zikrediyor Hasan kardaşı
Şah Hüseyin oldu şehitler başı
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

İmâm Zeynel bu duvaza ziynettir
Bâkır’ı sevenin yeri cennettir
Farzına farz sünnetine sünnettir
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Ca‘fer-i Sâdık kulları eder niyâzı
Erenler kaldırsın perde-i nâzı
Bu bir duadır ki kıldırır niyâzı
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Musa-i Kâzım Ali Rızâ’nın nefesi
Silinsin gönlümüzün gamı ve pası
Talip olan ister aşikâr bu hevesi
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Takî Nakî Hasan Askerî cahtı
Yıkılsın münkirin tac ile tahtı
Bu duayı zikrederdi Muhammed Mehdî
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Ali’m gaza ederdi Hayber’den yana
Çalardı Zülfikârı boyardı kana
Mümin kullarla otururdu irfâna
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Sefil Oğlu bu dua şehr-i minnettir
Ustası Hatâyî Pir Sultan Kul Himmet’tir
Bu duayı dinleyenin yeri cennettir
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir