İmam Hüseyin’in Hayatına Kısa Bir Bakış

İmam Hüseyin’in Hayatına Kısa Bir Bakış; İmam Hüseyin, İmam Ali‘nin ve Hz. Fatıma‘nın oğlu, İmam Hasan‘ın küçük kardeşidir. İmam Hüseyin, Emevilerin hakimiyetini haksız gördüğü ve Emevi halifesi Yezide biat etmeyi reddettiği için Müslümanlardan hatta gayrimüslimler tarafından büyük saygı görmektedir. Bu kıyam (başkaldırı) üzerine memleketi Medine’den ayrılarak Mekke’ye gitti. Kufeliler İmam Hüseyin’e mektuplar göndererek yardım istedi. Böylece Kufe’ye doğru yola çıktı. Kerbela’da kervanı Yezid’in ordusu tarafından muhasara altına alındı. MS 680’de (Hicri 61) Kerbela olayında kendisi, ailesi ve yarenleri şehit edildi ve başları vahşice kesilip mızraklar ucuna takıldı. Kendisi, ailesi, çocukları ve yarenleri için her yıl Aşura (10. gün demektir) gününde Müslümanlar hatta gayrimüslimler için yas günüdür.

Kerbela’daki trajedi, Aleviler arasındaki kutsallığının ötesinde farklı mezhepten Müslümanların dini vicdanını da etkilemiştir. Uzun vadede Kerbela’daki acımasız cinayetler, Emevilerin vahşetinin bir örneği oldu ve sonraki Alevi hareketlerini ateşledi. İmam Hüseyin’in şehadetine duyulan öfke, Emevi halifeliğini baltalamaya ve nihayetinde devirmeye yardımcı olan bir toplanma çığlığına dönüştü.

Medine’de Doğum

Çoğu rivayete göre İmam Hüseyin MS 626’da (Hicretin 4. yılının Şaban ayının 3’de) doğdu. Peygamberimiz onlar hakkında şöyle buyurmuştur: “Onları seven beni sevmiş, onlardan nefret eden ise benden nefret etmiştir.” Ünlü bir rivayette İmam Hasan ve İmam Hüseyin’i “Cennet Gençlerinin Efendileri” olarak ilan eder.

Peygamberimiz onları çok severdi ve çok sık olarak onları Ehl-i Beytinden olduklarını ilan ederdi. Mübahale olayında hazır bulunan Peygamber ailesinin üyeleridir.

İmameti

MS 661’de İmam Ali‘nin Hariciler tarafından şehit edilmesinden sonra, altı ay sonra Alevilerin ikinci imamı, İmam Hasan ve Muaviye bir antlaşma yapmak zorunda kaldı. Bu antlaşma, sadece insanları emniyette ve güvence altında tutma şartları üzerineydi. Ancak Muaviye şartları bozarak başkenti Şam olan Emevi hanedanlığını başlattı. Muaviye ölüm döşeğindeyken de yerine oğlu Yezidi atadı. Yezit zalimdi ve İmam Hüseyin ona karşı kıyam etme görevi olduğunu biliyordu, çünkü Allah zulme karşı durmalarını ve onu yok etmelerini istiyordu.

Peygamber’in kurduğu devlet, İslam iktisat hukukuydu. Devlet genişledikçe, farklı toplulukların Medine Anayasası’nda var olan hakları uygulanmaya devam etti. Medine Anayasası, Medine’deki Müslüman, Musevi, Hıristiyan ve putperest topluluklara bir takım hak ve sorumluluklar tesis ederek onları tek bir topluluk çatısı haline getirdi.

Anayasa toplumun güvenliği, dini özgürlükler, kutsal bir yer olarak Medine’nin rolü, kadınların güvenliği, Medine’de istikrarlı kabile ilişkileri, toplumu desteklemek için vergi sistemini içeriyordu. Dışsal siyasi ittifaklar için parametreler, bireylerin korunmasına yönelik bir sistem ve Müslüman olmayanların da kendi yasalarını kullanabilecekleri ve anlaşmazlıkları çözmek için bir yargı sistemi de ek olarak vardı.

Bütün kabileler Medine’yi her türlü dış tehditten korumak ve aralarında uyum içinde yaşamak için anlaşma imzaladılar. Aynı haklar daha sonra devletin Medine dışına genişledikçe tüm topluluklara uygulandı. Kur’an devlet vatandaşlarına haklar vermiş ve bu haklar da uygulanmıştır.

Ancak Yezit tüm bunlardan uzak biri olarak zorba biriydi ve İslam’ın hukukunu bozdu, bu yüzden İmam Hüseyin onunla savaşmanın ve gelecek nesillere insanların haklarını gasp eden baskıcı yöneticilere biat edilmemesi gerektiğinin dini bir görev olduğunu göstermiş oldu. Çünkü zalimlerin zulmü her inançtan bütün insanları yakacaktır!

Mekke’de

İmam Hüseyin kız kardeşleri, kızları, oğulları, erkek kardeşleri ve İmam Hasan‘ın oğulları ve ashabı (yarenleri) ile birlikte Hac için Medine’den ayrıldı. Takip edilmekten kaçınmak için Mekke’ye yan bir yoldan gitti ve Mekke’de İmam Hüseyin, Abbas ibn Abdülmuttalib’in evinde kaldı ve orada dört ay kaldı.

İmam Hüseyin Yezide karşı çıktı ve Emevi yönetiminin sadece zalim değil, aynı zamanda dini açıdan da yanlış olduğunu ilan etti. İslam toplumunun bütünlüğü ve bekası, doğru hidayetin yeniden tesis edilmesine bağlıydı. İmam Hüseyin, Yezidin hilafetinin gayri meşru bir saltana dönüştürülmüş hanedanlık kurma girişimi olduğunu da biliyordu.

Öte yandan, Emevilerin dini tutumları Kufe halkının nihayet Müslüman toplumun liderliğinin Hz. Muhammed‘in (saa) soyundan gelen masum İmamların olmasına neden oldu, bu yüzden İmam Hüseyin’e binlerce mektup göndererek, onlara katılmasını, Kufe’ye gelmesini ve zalim yöneticilerden kurtulmalarına yardımcı olmalarını istediler.

İmam, insanların yardımını istediğini gördüğünde, durumu kontrol etmek ve İmam Hüseyin’in lider olmasını kaç kişinin istediğini görmek için yoldaşlarından biri olan Müslim ibn Akil’i (İmam Hüseyin’in kuzeni ve en iyi yarenlerinden biri) Kufe’ye gönderdi.

Yezit, casusları tarafından bilgilendirildi. Bu yüzden Kûfe’de valisi olan Ubeydallah ibn Ziyad’ın Müslüman İbn Akîl’i destekleyen topluluğu dağıtmasını emretti. İbn Ziyad insanlara kötü bir şekilde muamele etti hatta bazılarını İmam Hüseyin’den caydırmak için öldürdü. Bunlardan ve İbn-i Ziyad’ın hilelerine kanan Kufe halkı Müslim ibn Akil’i yalnız bıraktılar. Sonra da Müslim’i bulup İbn Ziyad’a teslim ettiler ve Müslim, İmam Hüseyin’e şu mesajı gönderecekken: “Ailenle birlikte geri dön ve Kûfe ehline aldanma.” deyince İbn Ziyad onu öldürdü. Ancak İmam Hüseyin Mekke’den ayrılmaya karar verdiğinde mesaj kendisine ulaşmadı.

Kerbela Vakıası

İmam Hüseyin, Kufe’ye doğru giderken, Emevi ordusunun üst düzey komutanı Hürr’ün liderliğindeki (Kufe valisi Ubeydullah İbn Ziyad’ın ordusuyla) orduyla karşılaştı ve Hür daha sonra taraf değiştirdi. Hür ve bin kişilik ordusunun ilk olarak 4. Muharrem gününde İmam Hüseyin, ailesi ve arkadaşlarıyla karşılaştığı söylenir.

Hür ve ordusu günlerdir İmam Hüseyin’i yakalamak için yolda oldukları için susamışlardı, bunun üzerine İmam Hüseyin su ihtiyaçları için kendi sularını Hürr’e, ordusuna ve atlarına verdi. Eğer İmam Hüseyin suyu Hür ve ordusuna ikram etmeseydi, İmam Hüseyin’in çadırlarındaki su Muharrem ayının 19. gününe kadar devam edecekti. Hür, önce İmam Hüseyin’i tutuklamadı, yeni emirler bekliyordu, ancak İmam’a Kerbela’da bir kamp kurmasını ve Kufe’ye olan yolculuğunu durdurmasını söylediler, ayrıca İmam Hüseyin’in geri dönmesini engellemesi emredildi.

İmam Hüseyin ve ailesinin Fırat kıyısına yakın çadır kurmalarına da izin verilmedi. Muharrem ayının 10. gününden önceki gece İmam Hüseyin yarenlerini bir çadırda topladı, onlar yüzden fazla kişiydiler ve onlara şöyle dedi: “Yarın kanlı bir savaş olacak ve hepimiz şehit olacağız, şehitleri ise cennet bekliyor. Ancak borçlu olan veya herhangi bir nedenle geri gitmek isteyen ama gitmeye utananlar için daha kolay olsun diye tüm ışıkları söndüreceğim.”

Bazen insanlar iman eder ama o kadar da derin değildir, İmam Hüseyin ışığı yaktığında sadece 72 kişi oturuyordu, diğerleri liderlerinden ayrıldı.

Muharrem ayının onuncu günü ise İmam Hüseyin’in çadırındaki sular biterken İmam Hüseyin İbn Ziyad’ın ordusuna kendisinin ve ailesinin suya ulaşmasına izin vermesini istedi, ancak talebi reddedildi. Çocuklar susuzluktan ağlıyordu ve başka çareleri kalmamıştı. Bu yüzden İmam Hüseyin kardeşi Abbas ibn Ali’yi (Hz. Celal Abbas) su getirmek için Fırat nehrine gönderdi.

Hz. Celal Abbas İmam Hüseyin’in üvey kardeşiydi, cesareti ve yiğitliği ile ünlüydü ama yüzlerce düşman saldırdığında Abbas bile direnemezdi. Nehre vardığında, çok susamasına rağmen, çocuklardan ve İmam Hüseyin’den önce su içmediği halde, tulumu doldurup çadırlara yöneldi, ancak İbn Ziyad’ın ordusu ona saldırdı. Çadırlardaki çocuklara su getirebilmek için Yezit ordusuyla savaştı ama düşmanlar giderek arttı.

Sonunda Hz. Celal Abbas’ın iki kolunu da kestiler, başını vurdular ve onu şehit ettiler. Hz. Celal Abbas İmam Hüseyin’e olan aşkıyla ünlüydü, İmam Hüseyin’e sadece kardeşi olduğu için değil, onu imamı olduğu için her zaman saygı duymuş ve ona efendim diye hitap etmiştir. Abbas başı kanlar içinde ve elleri kesilmiş halde atından düştüğünde, İmam Hüseyin’i çağırdı, “Ey kardeşim!” diye seslendi. İmam Hüseyin’e ilk ve son kez “kardeşim” diye hitap etti ve İmam Hüseyin yanına yetişti.

İbn Ziyad’ın ordusu, İmam Hüseyin’in küçük oğlu Ali Asgar için su istediğinde o küçük bebeğe dahi acımayarak onu da şehit ettiler. Hermele İmam Hüseyin’in oğluna üç başlı ok fırlattı ve Ali Asgarın boğazını deşerek onu kanlar içinde bıraktı.

Yezit’in emriyle İbn Ziyad’ın ordusunun başlattığı Kerbela olayına tarihi kaynaklardan baktığımızda, düşman ordusunun sayısının 20.000’den fazla olduğu yazılıdır. 72’ye karşı 20.000…

Bu 72 kişiden biri de Hür Şehit idi (İbn Zyad’ın ordusunun komutanı). İmam Hüseyin’in kervanının Kufeye ulaşmasını engellemesi ve sonra onları Yezit’e götürmesi emredildi, ancak savaştan önce İmam ve ailesini öldürmek için oraya gönderildiklerini öğrendi. İbn Ziyad’ın yeni ordusu onlara katıldığında ve komutan hepsinin İmam Hüseyin’i öldürmelerinin emredildiğini söylediğinde, Hür şüphelendi. Hz. Fatıma ile İmam Ali‘nin oğlu olan peygamberin de torununu nasıl öldürebileceğini, Allah’ın belirlediği imamı nasıl öldürebileceğini düşündü. Sonunda gerçeğin ışığı kalbinde parladı ve çok pişman oldu. Savaşın sabahı kimseye haber vermeden İmam’ın çadırına koştu. İmam’ın önünde yere kapandı, ağladı ve İmam Hüseyin’den kendisini bağışlamasını istedi. İmam Hüseyin onu bağışladı ve İmam Hüseyin Allah’tan onu bağışlamasını istedi.

13 Ekim 680’de (Hicri 10 Muharrem 61) kendisi, takipçileri ve aile üyelerinden oluşan küçük bir grup, Sa’d oğlu Ömer komutasındaki büyük bir orduyla savaştı. İmam Hüseyin ve yarenleri şehit edildi ve başları kesildi. Cenazeler defnedilmeden çölde bırakılmıştı ve İmam Hüseyin’in ailesinden sağ kalanlar (kardeşleri, küçük kızları, kadınlar, hasta olan oğlu İmam Zeynel Abidin) esir olarak alınmıştır. Yezid’in kuvvetleri İmam Hüseyin’in başını mızraklara taktılar, onu Kûfe’ye götürdüler ve Kufe valisi İbn Ziyad’a adeta sundular ve geride İmam Hüseyin’in ve yarenlerinin parçalanmış cesedini bıraktılar. İbn Ziyad, Kufe’de İmam Hüseyin’in başını Yezid’e ganimet olarak takdim edilmek üzere Şam’a gönderdi.

İmam Hüseyin’in Şam’da teşhir edilmesinin ardından Yezit, kalabalık ve süslü avlusunda İmam Hüseyin’in başını göstererek büyük bir ihtişam ve gösteri şeklinde bu olayı kutladı. Küçük kızı babasının kesik başı için ağlayınca Yezit’in askerleri onu dövüyordu. Yezid’in askerlerinin acımasız davranışları tarih kitaplarında kayıtlıdır.

İnsanları toplayarak İmam Hüseyin’e ve ailesine hakaret etmeye başladı. İşte o zaman, İmam Hüseyin’in kız kardeşi Hz. Zeynep çok güzel ve cesurca konuşmaya başladı. Bu konuşma tarih kitaplarında yazılıdır ve çok ünlüdür ayrıca birçok insanın gerçekte Yezit ‘in ne yaptığını anlamasını sağlamıştır.

Hz. Zeynep, Hz. Muhammed‘in (saa) soyundan gelenlerin (Ehl-i Beyt) meşruiyetini ve Emevilerin haksızlıklarını ortaya çıkardı. Tarih Emevi hanedanının suçlarını asla unutmadı.

Zülcenah

Zülcenah İmam Hüseyin’in beyaz bir atıydı. İki kanat sahibi demektir. Diğer atlardan farklı olarak kişneme sesinin tatlı, hiddetli ve yüksek olduğu söylenir. Peygamber tarafından Haris adındaki bir Arap’tan satın alınmıştır. Rivayetlere göre İmam Hüseyin çocukken Zülcenah’ın ahırına gider ve ona bakardı. Peygamber bir keresinde torununun ata merakla baktığını İmam Hüseyin’e söyledi ve İmam Hüseyin’in ata binmek isteyip istemediğini sordu ve İmam Hüseyin ata bindi, İmam Hüseyin ata yaklaştığında inanılmaz bir şekilde kendini binmesi için yere indirdi ve İmam Hüseyin’in ona binmesine izin verdi.

Kerbela savaşında İmam Hüseyin Zülcenah’a binip savaş alanına gitti. Bir hadis rivayetine göre, Zülcenah, Kerbela Vakıasında İmam Hüseyin’in 60 düşmanını tek başına öldürdü. Zülcenah , İmam Hüseyin’in şehadetinin hüznünde dolayı ağladı.

İmam Hüseyin’in şehadetinden sonra Zülcenah, Hz. Zeynep’in bulunduğu çadırlara gitti; ardından Fırat Nehri’ne gitti ve bir daha asla bulunamadı.

İmam Hüseyin’in Dünyadaki Etkisi

Tarihçi Edward Gibbon, Kerbela’daki olayları “bir trajedi” olarak nitelendirerek İmam Hüseyin’den çok etkilendiğini söylemiştir. Mahatma Gandi ise İslam’ın tarihsel ilerlemesini askeri güçten ziyade “İmam Hüseyin’in Müslüman fedakarlıklarına” bağlamaktadır.

Geleneksel söylemimiz olan “Her gün Aşura, her yer Kerbela!” sloganı Aleviler tarafından, İmam Hüseyin’in Aşura’da yaptığı gibi, Allah için tam bir fedakarlık ile hayatlarını yaşamak için kullanılan bir slogandır. Bu söz aynı zamanda Kerbela’da yaşananların her zaman hatırlanması gerektiğini, çünkü her toprakta her zaman doğru ve yanlış (zalim ve mazlum) taraflar olduğunu ve her gün bunlar arasında seçim yapmak ve karşı tarafla savaşmak zorunda olduğumuzu belirtmek içindir.

İmam Hüseyi’in kabri Irak’ın Kerbela şehrindedir sevenleri tarafından sürekli ziyaret edilmektedir.

İmam Hüseyin’in Şehadetinin 40. Gününde Dünyanın Dört Bir Yanından Gelen İnsanlar…


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir