Alevî-Bektaşîlikte Kurban
Kurban İbraniceden Arapçaya geçmiş bir kelime olup “yakın olmak” anlamındadır. Bu söz zatı itibarıyla kesilen kurbanın, insanları Allah’a yakınlaştırdığına ve kurbanların Allah yolunda kesildiğine işaret eder. TDK Sözlüğüne göre kurban kelimesi
1. Dinin buyruğunu veya bir adağı yerine getirmek için kesilen hayvan.
2. İçtenliği belirten bir süslenme sözü.
3. Bir ülkü uğrunda feda edilen veya kendini feda eden kimse.
4. Bir kazada veya felakette ölen kimse.
5. Maddi veya manevi bakımdan felakete sürüklenmiş, insani değerlerini yitirmek zorunda kalmış veya bırakılmış kimse.
6. Müslümanlarda Kurban Bayramı” gibi anlamlara gelir. İslami gelenekte ise kurban “İbadet amacıyla belirli zamanda belirli şartları taşıyan hayvanı usulüne uygun olarak boğazlamak ya da bu şekilde boğazlanan hayvan.” anlamına gelmektedir. Yalnızca İslam dininde değil yeryüzündeki tüm inanç sistemlerinde farklı mahiyetlerde olsa da kurban olgusuna rastlanır.
İslam dininde, kurban ibadetinin en önemli dayanakları ayetlerdir. Maide Suresi’nin 27. ayetinde Habil ve Kabil arasında geçen kurban kıssası anlatılmaktadır. Hacc Suresi’nin 28. ayetinde ise kurbanlığın kesilmesi ve dağıtılması anlatılmaktadır. Aynı surenin 37. ayetinde ise
“Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır ama O’na ulaşan takvanızdır. İşte böyle onları istifadenize verdi ki sizi doğru yola ilettiğinden dolayı Allah’ı yüceltesiniz. İyilik edenleri müjdele!”
buyrularak İslami kurbanın amacı açıkça belirtilmiştir. Saffat Suresi’nin 100. ve 107. ayetleri arasında Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’i kurban etme teşebbüsü şöyle anlatılmaktadır.
“(İbrahim) Rabbim! Bana salihlerden olacak bir evlat bahşet.’ (dedi.) Biz de onu yumuşak huylu bir çocukla müjdeledik. Böylece çocuk onunla çalışıp çabalayacak yaşa erişince, İbrahim ona şöyle dedi:
‘Ey oğulcağızım! Gerçekten ben, seni rüyada boğazladığımı gördüm. Sen bu konuda ne düşünüyorsun?’ (İsmail) dedi ki ‘Ey babacığım! Buyrulduğu gibi yap. İnşallah beni sabreden biri olarak bulacaksın.’ Sonunda ikisi de (Allah’ın emrine) teslim oldu ve (babası, kurban etmek için) onu şakağı üzerine yatırdı. Biz ona seslendik: ‘Ey İbrahim! Şüphesiz sen, rüyayı doğruladın. İşte biz, güzel davrananları böyle ödüllendiririz.’ (Ey Muhammed) Hiç şüphesiz bu, apaçık bir imtihandı. Ona, (İbrahim’e) fidye olarak bir büyük kurbanlık verdik.’”
Bu ayeti kerimede geçen büyük kurbandan kasıt nedir? Hz. İsmail gibi seçilmiş ve özel bir makama sahip olan peygambere denk olan hatta ayetin ifadesine göre ondan daha büyük kurban nedir? Herhangi bir hayvan en büyük kurban olabilir mi? Ehlibeyt imamlarına dayanan rivayetlere göre burada geçen zıbh-ı azim/büyük kurban İmam Hüseyin’dir. Bir hikâye bu durumu çok güzel anlatır: Hafız bir şiirinde şöyle der:
“Ey şeyh! Benden incinme ben sana mürit değilim, Pir-i mügana müridim zira sen söz verdin o (ise) yerine getirdi.”
Bu şiiri üzerinde çok düşünse de anlamayan bir Alevi genç, Muharrem akşamlarında yapılan mateme katıldığında dedeye bu şiirde geçen şeyhin ve pir-i müganın kim olduğu ve bu dizelerin ne anlattığını sorar. Dede şeyhten kastın Hz. Âdem olduğunu, pir-i mügandan kastın ise İmam Ali olduğunu, Âdem peygamberin buğday yememeye söz verdiğini ama yediğini İmam Ali’nin ise söz vermediği halde asla buğday yemediğini söyler. Bir zaman sonra dede Hakk’ın rahmetine kavuşur. Orada bu şiirin manasının öyle olmadığını öğrenir ve soruyu soran gencin rüyasına girer. Gence “Beni hatırladın mı?” diye sorar o da “Evet dedem, benim üzerinde düşünüp de anlamadığım şiiri bana açıklamıştınız.” der. Dede “O cevabı unut, o yanlışmış. Doğru olan şudur der: “Şeyhten kasıt Hz. İbrahim peygamberdir. Pir-i mügan ise İmam Ali’dir. İbrahim peygamber oğlu İsmail’i kurban etmeye söz verdi ama yerine getirmedi. İmam Ali ise söz vermediği halde oğlu Hüseyin’i Kerbela’da kurban verdi…”
Kurban ibadeti Hz. Âdem peygamberle başlamış fakat Hz. İbrahim peygamberin yaşadığı imtihandaki sıdk u sadakati Allah’ın hoşuna gitmiş ve olay canlı kalsın, insanlar bu olaydan ders alsınlar diye Kurban bayramı günü, Mina’da hayvan kurban etmek farz kılınmıştır. Amaç İbrahim ve İsmail peygamberin samimiyetlerinin insanlar tarafından öğrenilmesidir.
Kurban Bayramı, büyük İslami bayramlardan biridir. Kurban İslam’da çok önemli bir yere sahiptir. Pek çok vesile ile kurban kesilmekle birlikte zilhicce ayının onuncu gününden başlayarak dört gün boyunca Kurban Bayramı kutlanır. Bu bayramda, kurban ibadetinin temeli olan Allah’a yakınlaşmak, Allah yolunda fedakârlık yapmak amaçlanır.
Diğer Müslümanlar arasında olduğu gibi Alevî-Bektaşîlikte de kurban ibadetine çok büyük bir değer verilmektedir. Hali vakti yerinde olan Alevî-Bektaşîler; Kurban Bayramı’nda, Muharrem ayında matem orucunun bittiği zaman İmam Zeynel Abidin’in kurtulmasına şükür olarak ve Nevruz’da olmak üzere, yılda üç defa kurban keserler. Alevî-Bektaşîlikte kurban Allah’a yakınlaşmak için ifa edilen bir ibadet olduğu kadar Allah yolunda fedakârlık etmek olarak da algılanır. Kurban ibadeti Hz. İbrahim’e dayanıyor olsa da İmam Hüseyin’in, Hz. Muhammed’in gerçek İslam’ını ayakta tutmak için kendini feda etmiş olması Alevî-Bektaşîler nezdinde tığlanan en değerli kurban, adanan en değerli adaktır.
Alevî-Bektaşîlerin, Hz. İbrahim’in kestiği koça atfen daha çok koç (veya koyun) kurban ettikleri de bilinmektedir. Bu gelenek Alevî-Bektaşî edebiyatına da yansımış; insanın Allah’a yakınlaşmak için benliğinden geçmesi, kendini Allah yolunda feda etmesi, ölmeden önce ölerek bir nevi kurban olması gibi manaları taşıyan bir edebi motifin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu bağlamda, kendilerini İslam’ı ayakta tutmak adına feda eden imamlar da Allah yoluna adanan kurbanlara benzetilmiştir. Dertli Baba bu durumu şu sözleriyle ne de güzel anlatır:
“Olaydın onların darında berdar Cümlesine oldu aklım tarumar On iki koçum da on dört kuzum var Gönül yaylasında cevlan ederler”
Alevî-Bektaşîler tarafından; ikrar verilirken, musahip tutulurken, yılda bir kez görgüden geçmek adına Abdal Musa kurbanı da kesilmektedir. Bunun yanında adak kurbanlarının da Alevî-Bektaşîlikte önemli bir yeri vardır. Alevî-Bektaşîlikte, kurbanların cem için yahut başka amaçlarla kesilmesine göre iç kurbanı (cem için kesilenler) veya dış kurbanı (cem için olmayanlar) olarak adlandırıldığı da bilinmektedir. Alevî-Bektaşîler arasında kurban ibadeti etrafında, kendi hususiyetlerine sahip bir gelenek oluşmuştur. Kurban kesmek yerine kurban tığlamak ifadesinin kullanılması, kurban tığlanmadan tercüman veya kurban duvazı okunması bunlardandır. Kurban ibadetinde önemli bir yeri olan kurban duvazlarından biri şöyledir:
“Menâref sırrından açıldı meydan Muhammed Mustafâ’ya geldi bu kurban Aliyye’l-Murtazâ’dan tuttuk dâman Hatîce, Fâtıma’ya geldi bu kurban Gürûh-i Nâci, Şit Nebî’ye gelince Hasan Hüseyin’in nurun görünce Kırkların ceminde dâra durunca Zeynel Âbidin’e geldi bu kurban Muhammed Bâkır okudu, yazdı Câfer-i Sâdık da erkânı düzdü Gözcü Karac’Ahmet cihanı gezdi Mûsa Kâzım, Rızâ’ya geldi bu kurban Câbirü’l-Ensar da delili yaktı Muhammed Takî meydana çıktı Aliyye’l-Nakî bir tohum ekti Hem Askerî’ye geldi bu kurban Muhammed Mehdî cihana gelecek Münkir münafığa kılıç çalacak Mümin olan şâd olup da gülecek Hatâyî müminlere geldi bu kurban”
Kurban tığlanmadan okunan tercüman, kurban ibadetinin Alevî-Bektaşîler için ne denli önemli ve değerli olduğunu en açık şekilde gösteren bir kaynaktır. Bu tercüman şöyledir:
“Bismi Şah, Allah Allah! [Bu söz, kurbanın Allah’ın adıyla kesilmesi gerektiğini bildirir], Ferman-ı Celil [Bu söz, kurbanın Allah’ın emri olduğunu bildirir.], Kurban-ı Halil [Bu söz, İslami kurbanın; Hz. İbrahim’e, oğlu İsmail’i kurban edecekken bir koç gönderilmesine dayandığını bildirir], delil-i Cebrail [Bu söz, Cebrail’in Hz. İbrahim’e, oğlu yerine kurban etmesi için bir koç getirmesini anlatır ve kurban kesenlerin Allah’a yakınlaştığını bildirir.], tekbir-i İsmail [Bu söz, Cebrail’in getirdiği koçun, Hz. İsmail’in yerine kurban edilmesini anlatır. Kurban tığlanırken tekbir getirilmesini bildirir.], Allahu Ekber, Allahu Ekber, La İlahe İllalahu Allahu Ekber…, ve lillahil hamd, bismillah ya Allah“
Sevgili Dedem,
Burada sözünü ettiğiniz “Tekbir” Kurban Bayramında tığlanan kurbana yapılan tekbirdir ve doğrudur.
Alevî cemlerinde ve Muharrem ayında, oruç sonunda tığlanan kurbana ise şöyle tekbir yapılır: “Bismi Şâh, destur-i Allah! Tekbir-i nidâ, fermân-ı Hüdâ Kurban-ı Muhammed Mustafa Nûru dide-i Ali’yyel Murtazâ, Ciğer pâre-i Fatımâ’tüz Zehrâ;
Can fedâ-i Şâh Hüseyn-i Kerbelâ. Bî azametike yâ Allah! (Tekbirin bundan sonrasına tüm canlar katılır).
Allah u ekber, Allah u ekber
Lâ ilâhe illahlah u vallah u ekber. Allah u ekber,
Ve lillâhi’l hamd.”
Niyazlarımla arz ederim efendim.
Allah eyvallah erenler Hû