Hz. Fatıma ve Hz. Zeynep ile İlgili Nefesler
Hz. Fatıma ve Hz. Zeynep ile İlgili Nefesler, çalışmamızın giriş yazısında, Ehl-i Beyt’in kadın üyeleriyle ilgili şiirlerin, bu türden güldestelere ne denli az girdiğini belirtmiştik. Tabii ki kadın olmalarından ve kendilerine duyulan aşırı saygıdan dolayı şairler, Hz. Peygamber (s.a.a) yahut İmâm Ali için yaptıklarının aksine onları rahatça ve âşıkâne bir şekilde vasfedememiş ve haklarında en ufak yanlış bir şey söylemekten şiddetle çekinmişlerdir. Bu yüzden Türk Edebiyatı’nın tümünde olduğu gibi Alevî-Bektaşî Edebiyatı’nda da bu alanda yazılan şiirler erkek din uluları için yazılan şiirler yanında oldukça azdır. Fakat Alevî-Bektaşî şairler Hz. Fatma ve Hz. Zeynep’e olan bağlılıklarını -aslında On İki İmâm’ı zikretmekle yetinebilecekleri- duvazlarda onların adını da sürekli zikrederek göstermişlerdir. Bunlarla beraber nicelik olarak az da olsa edebiyatımızda yer alan bu şiirler, bugüne kadar nefes kitaplarını derleyenler tarafından ihmal edilmiştir. Biz bu eksikliği gidermek adına burada Hz. Fatma ve Hz. Zeynep ile ilgili müstakil bir bölüm açmayı uygun gördük.
Hz. Fatma, Türk milletinin gönlünde daima; örnek ve mükemmel kadın olarak yer bulmuştur. İslâmî edebiyat Türkler arasında da gelişmeye başladığında, Hz. Fatma isitare zemininde kendine önemli bir yer bulmuştu örneğin Dede Korkut Kitabı’nda, iyi ve ahlaklı kadınların Hz. Fatma soyundan geldikleri belirtiliyordu.[1] Hz. Fatma, ilerleyen zamanda tekke şiirlerinde; Peygamberin en sevgili evladı oluşu, cennete girecek ilk kişi oluşu, imamların annesi ve Hz. Ali’nin eşi oluşu, Hz. Peygamber’in değerli sözlerine ve övgülerine mazhar oluşu, Zühre yıldızı gibi nur saçması, sadece imamların değil tüm ümmetin doğrusu, tüm insanlığın annesi ve İslâm için örnek; kadın, eş ve anne oluşu gibi özellikleriyle vasfedilecekti. Ayrıca bunlarda, Hz. Fatma’nın; oruçlu iken ve başka yiyeceği olmamasına rağmen miskinleri, esirleri, yetimleri doyurması da önemli bir motif olarak karşımıza çıkar (İnsan Suresi 33.). Bu şiirlerde, Hz. Fatma’nın Peygamber’in Hakka irtihalinden sonra başına gelen elim hadiseler de büyük bir teessürle anlatılmıştır. O, sonuçta tüm bu özellikleriyle en yüksek şefaat makamlarındadır şairlere göre. Bu, Yûnus’un meşhur şiirinde veciz ve vazıh bir biçimde dile getirilmiştir.
Hz. Zeynep ise tekke şiirinde; Hz. Fatma’dan sonra Ehl-i Beyt kadınlarının en değerlisi olması, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ile sadece abi kardeş değil bir arkadaş, yoldaş ilişkisinin olması; Hz. Hüseyin’in safında çocuklarını, yeğenlerini, kardeşini şehit vermesi üzücü durumuyla tüm Müslümanları ayrı bir yasa daha boğması, kendisine görev düştüğünde İmam Zeynelabidin’i badirelerden koruması, Yezit’in sarayında verdiği hutbelerle hakkı ve Ehl-i Beyt’in masumluğunu ispat etmesi gibi özellikleriyle anılmıştır. O, şairlere göre isteyen ve irade getiren bir kadının neler başaracağının da örneğidir. Ehl-i Beyt’in dişi aslanı olarak vasfedilir, Hz. Zeynep hakkında; “Erkeği aslandır da dişisi aslan değil midir?” dendiğini Bektaşîlerden pek çok defa işitmiştik.
Hz. Fatma ve Hz. Zeynep hakkındaki şiirler, sayı bakımından az da olsalar oldukça değerlidirler. Çağdaş Alevî-Bektaşî şairlerin bu konuya eğilmeleri, Hz. Fatma ve Hz. Zeynep’in faziletlerini herkese duyurmaları; toplumumuzda inançlı, inançsız her kadına örnek olacak, kadınların edilgen olmaktan kendi çabalarıyla kurtulmalarını ve her türlü meselede etkin rol oynamalarını sağlayacaktır diye düşünüyoruz.
Örnekler
Ey Fâtıma Ey Fâtıma kân-ı se’âdet Fâtıma Kapıda miskîn bekliyor geçmez boğazdan Fâtıma Siz hissenizi ayırın ben hissemi verem ana Su ile iftâr edeyim hem yine niyyet Fâtıma Hasen Hüseyn bakışdılar gözden yaşlar akıtdılar Miskîni tek doyuralım biz de yemeyiz Fâtıma Var taşradan bir taş getir koyayım midem üstüne Hiç kimse hâlim bilmesin sallanmasın bel Fâtıma Rüşdî ile hep ehl-i hak hâlim yazar firâk firâk Sorarsa senden ulu Hakk etme şikâyet Fâtıma
Koydı kadem çû ‘âlem imkâna Fâtıma Geldi hemîşe hâle vü efgâna Fâtıma Hoş gün cihânda görmedi gönli açılmadı Düşdi zamânede nece tûfâna Fâtıma Evvel Hadîce tek anadan hasret ayrılub ‘Âlemde yandı âteş-i hicrâna Fâtıma Başına saldı Ahmed-i Muhtâr karasın Dâr-ı fenâda kaldı zelîlâne Fâtıma Odlandı zulm-ile kapusı yandı der-gehi Muhtâc kaldı derdine dermâna Fâtıma Pehlû-i pâkî sındı şikest oldı Muhsin’i Âgaşte oldı lâle-sıfat kana Fâtıma Kol baglu çekdi mescide ümmet ‘amm oglusın Cevr-i ‘adâvetlen yetişüb câna Fâtıma Gasb-ı Fedek cefâsı ‘adûvv u zulm-ı eşkıyâ Yıhdı evin dönüb kaldı bîgâne Fâtıma On sekiz yıl geçürdi günin âh u zâr-ilen Âhirde oldı ümmet-i bîgâne Fâtıma Ehl-i Medîne koymadı söz-ile aglasun Her dem gelende nâle-i efgâne Fâtıma Öz menzilde olmadı fırsat gurâ duta Çok hasret oldı dîde-i giryâne Fâtıma Derdi daşanda nâle kılardı Bakî’de Gamdan dolardı gözyaşı ‘ummâna Fâtıma Ümmîdi var şefâ’at ede rûz-ı rastahîz Müşkil güninde Kumrî-i nâlâna Fâtıma
Nûr-i çeşm-i Mustafâ’dır Fâtıma Hayrü’n-Nisâ Hemnişin-i Murtazâ’dır Fâtıma Hayrü’n-Nisâ Hazret-i Âdem ebimiz maderimizdir Havvâ Anlara hayretnümadır Fâtıma Hayrü’n-Nisâ Cennet-i ‘lâ’da seyrân eyledi Âdem-sâfi Ziynet-i arş-i â‘lâdır Fâtıma Hayrü’n-Nisâ Ol şefiü’l-ümmet oldu hüccet ü burhân ile Sahib-i lütf ü ‘atâdır Fâtıma Hayrü’n-Nisâ Hak-i pâyi pâki oldu kuhl-i çeşm-i evliyâ Server-i taht-i vefâdır Fâtıma Hayrü’n-Nisâ Asuman-i ahteri isnâ-aşer kân-i hayâ Tac-i pâk-i enbiyâdır Fâtıma Hayrü’n-Nisâ İftihâr eyler melâik pâbûs-i pâki ile Binti mahbub-i Hüdâdır Fâtıma Hayrü’n-Nisâ Âsitân-i ‘alisin eyler ziyaret mihr ü mâh Nûr-i pâk-i kibriyâdır Fâtıma Hayrü’n-Nisâ İns ü cin cümle halâyık zir-i fermânındadır Çünkü sultân-i bekâdır Fâtıma Hayrü’n-Nisâ Rûz-i mahşerde Livaü’l-hamdin altında dahi Mültecâ-i asfiyâdır Fâtıma Hayrü’n-Nisâ Lü’lü bahr-i nübüvvet mâden-i cûd ü saha Şâhivâri bî-bahadır Fâtıma Hayrü’n-Nisâ Kâşif-i genc-i kerâmet vâkıf-ı ilm-i Nebi Sırr-i Hakka âşinâdır Fâtıma Hayrü’n-Nisâ Mahrem-i raz-i Habib-i Kibriyâ Fahr-i cihan Meftâr-i Âl-i Âbâ’dır Fâtıma Hayrü’n-Nisâ Zevce-i Pâkîze-i Şâh-ı Velâyet Murtazâ Mader-i hulk-i Rızâ’dır Fâtıma Hayrü’n-Nisâ Tahtının sultanı Haydar sâyebanı Mustafâ Şehr-i şâh-i Kerbelâ’dır Fâtıma Hayrü’n-Nisâ Tal’atı nûrun â‘lâ nûr şevk-i nûr-i rû-i Hakk Şu‘ledâr-i şeh-i Kerbelâ’dır Fâtıma Hayrü’n-Nisâ Şâh-i tûbâdır mübârek kamet-i pâkîzesi Cennet-i â‘lâ likâdır Fâtıma Hayrü’n-Nisâ Halk olunmuş nûr-i Yezdân ile ez pâ tâ be ser Şâh-i mülk-i müntehâdır Fâtıma Hayrü’n-Nisâ Anda kaimdir ulûm-i evvelîn ü ahirîn Mahrem-i esrâr-i bâdır Fâtıma Hayrü’n-Nisâ Ana emsal olabilmez kimseler illâ Ali Fazl ile fahrü’n-nisâdır Fâtıma Hayrü’n-Nisâ Kıl tevessül nâm-i pâkin her duada Sıdkîyâ Nail-i nûrü’l-Hüdâ’dır Fâtıma Hayrü’n-Nisâ
Kıyâmet gününde mahşer yerine Yeşil berat ile gelir Fâtıma Sağında Hatice solunda Havvâ Yeşil berat ile gelir Fâtıma Nurdan beratını almış eline Seğirdiben gelir mahşer yerine Müminler müjdeler biribirine Yeşil berat ile gelir Fâtıma Mahşer yerinde feryâd ediyor Ümmetlerin diye niyâz ediyor Alıp cehennemden azâd ediyor Yeşil berat ile gelir Fâtıma Yedikleri arpa darı danesi Habibullâh imiş onun babası Oldur Hasan Hüseyin’in anası Yeşil berat ile gelir Fâtıma Yedi kat göklerden iner melekler Arş altında kabul olur dilekler Hûriler gılmanlar yolunu bekler Yeşil berat ile gelir Fâtıma Derviş Yûnus da kıyâmet olıcak Kişi ettiğini anda bulıcak Zaif ümmetini şef’i olıcak Yeşil berat ile gelir Fâtıma
Yâ Fâtıma yâ Fâtıma Canlar kurbân olsun sana Duhter-i Risâlet-penâh Ümmü’l-imâmet Fâtıma Hem anadır atasına Hem kol kanat yavrusuna Cennet-i adn ayağına Ediyor hicret Fâtıma Âh anamız cân anamız Bûy-i Muhammed tûbâmız Dâmânına temennâmız Eyle hidâyet Fâtıma Kân-i asâlet asâlet Mâden-i dürr-i risâlet Kesîr-i çarh-i adâvet Tefsir-i âyet Fâtıma Senin gönlündeki cevher Bize server bize rehber Kimsesiz kullarına ver Bir istikâmet Fâtıma Her an şems-i dırahşânın Doğar üstünde semânın Yücelerden yüce şânın Şem‘â-i saffet Fâtıma Zekiyye, Tâhire, Zehrâ Merziyye, Sıddıka, Kübrâ Verelim canlar Ali-râ Bülend salavat Fâtıma Efzâlü’l-Nisâi’l-Cennet Vü Seyyidetü’l-Müminât Hem ser-nüvişt-i kâinat Mihr-i saâdet Fâtıma Derde devâ sensin elhakk Ayn-i şifâ sensin elhakk Sırr-ı Hüdâ sensin elhakk Remz-i ferâset Fâtıma Mürtedler sana zulmetti Dünyân gündüz de zulmetti Senin yerin ahiretti Dedin ki sabret Fâtıma Göremez dünyâ ve ukbâ Senin gibi âli nisâ Olmuştur zatında hem-tâ Ol mâsumiyyet Fâtıma Çok cefâ eyleyip sana Dayanmışlardı kapına Ol iki denî İslâm’a Etti ihânet Fâtıma Gülistânda gonca yitti Bahçıvân gülleri n’itti Gül saraldı diken bitti Koptu kıyâmet Fâtıma Gittin ıssız kaldı semâ Yoldu kanatların hümâ Topraktan çekildi nemâ Sındı bereket Fâtıma Kurdu kuşu ağlamaz mı Âlem kara bağlamaz mı Ciğerlerin dağlamaz mı Şimdi bu ümmet Fâtıma Ağlayanlar bizden olur Bağlayanlar bizden olur Dağlayanlar bizden olur Gayrıya lâ‘net Fâtıma Hakkı olan gelir diye Bizi tahttan eder diye Bu dünyâda oldu niye Böyle şekâvet Fâtıma Hakkı bilen dayanır mı De bunlara inanır mı Mümin olan kıvanır mı Oldu şikâyet Fâtıma İslâm olan kinin tutar İsrâfil’in sûru öter İmâm Mehdî asker tutar Eyler riyâset Fâtıma Bizler de leşker oluruz Senin öcünü alırız Münkîri oda salarız Boğar harâret Fâtıma Hakkı bilip de dayanır Herkes İmâma inanır Sıra döner de kıvanır O gün müminât Fâtıma Ömrü yolunda sarf eder Bektaş denen şu derbeder Etme yarın onu heder Eyle şefâ‘at Fâtıma
Safâ-i gevher-i kudsî-i Âl-i Mustafâ Zeyneb Çerâğ-ı şu’le-i ismet serây-ı Murtazâ Zeyneb Ziyâ-i kurratü’l ayn-i Hüseyn-i Müctebâ Zeyneb İşit hâtif nidâ eyler esîr-i Kerbelâ Zeyneb Nifâk-ı kavm-i Süfyân’ın elinde mübtelâ Zeyneb O zât kim Hudâ etdi anın’çün âlemi îcâd Anın ahfâdına kesdiler âb-ı Fırât’ı eyvâh Havâtim-i nübüvvet cedlerinden eyler istimdâd İşit hâtif nidâ eyler esîr-i Kerbelâ Zeyneb Nifâk-ı kavm-i Süfyân’ın elinde mübtelâ Zeyneb Yezîd İbni Ziyâd’ı Kerbelâ meydânına saldı Görün ol eşkıyâ Âl-i Âbâ etrâfın aldı Benât-ı Hazret-i Zehrâ Yezîd’in hükmüne kaldı İşit hâtif nidâ eyler esîr-i Kerbelâ Zeyneb Nifâk-ı kavm-i Süfyân’ın elinde mübtelâ Zeyneb Yeter Saffet yeter Kerbelâ’nın âh u feryâdı Tahammül eylemek mümkün mü bu hâl-i perişânı İşit hâtif nidâ eyler esîr-i Kerbelâ Zeyneb Nifâk-ı kavm-i Süfyân’ın elinde mübtelâ Zeyneb
Âl-i Muhammed gurûru İmâm Ali’nin sürûru Fâtıma’nın gönlü nûru Fâtih-i Kerbelâ Zeyneb Ceddi Muhammed Mustafâ Atası Ali Murtazâ Anası Fâtıma Zehrâ Ey şân-ı kibriyâ Zeyneb Hasan Hüseyin kardeşi İki imâmın sırdaşı Meleklerin arkadaşı Yâr-i Âl-i Âbâ Zeyneb Şah Hasan ağu içince Hüseyin yola düşünce Kıyam günü yetişince En başta pür-vefâ Zeyneb Hiç geri durmamış yoldan Yardım ermez dere-belden Abbas kesilince koldan Feryâdı can-ezâ Zeyneb Çıktı yola kardeş oğul Hem kardeş yitti hem oğul Amma zilletle değil Şerefle mübtelâ Zeyneb Yezid’ler esir ettiler Şam sarayına vardılar Mel’unlar ondan sindiler Vâiz-i Fâci’a Zeyneb Dil ile çaldı kılıcı Ol kurtardı ana-bacı Tüm İslâm ona duâcı Meddâh-ı Neynevâ Zeyneb Virân eyledi bâtılı Yere geçirdi kâtili Böyle sözün ve’l-hâsılı Aynî Hayrü’n-Nisâ Zeyneb Eyledi fi-sebil cihâd Bend’olanlar bulur necât Bektaş’a eyle şefâ‘at Yâ makbûl-i Hüdâ Zeyneb
[1] ERGİN Muharrem, Dede Korkut Kitabı, Millî Eğitim Bakanlığı Devlet Kitapları, İstanbul 1969, s.:7.