Na’t-ı Peygamberîler

Na’t sözlükte bir şeyi överek anlatma vasfetme anlamına gelir. Edebiyat terimi olarak ise daha çok Hz. Muhammed’i övmek amacıyla yazılmış şiirlerin genel adıdır. Bu bakımdan gerek Klasik Edebiyat gerekse Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı na’t bakımından oldukça zengindir.[1] İslâm’ın Medine’de bir güç haline gelmesinden sonra yayılmaya başlayan[2] na’tler Arap Edebiyatı’ndan Fars Edebiyatı’na geçmiş oradan da Türk Edebiyatı’ndaki yerini almıştır. Elbette ki her türlü Müslüman zümrede Hz. Peygamber için birçok na’t yazılmıştır.

Na’t-ı Peygamberiler’in Yazılma Sebebi

“Na’t yazma geleneğinde bir husus da Resûlullâh’ın şefaatine nâil olma isteğidir. Kâ’b b. Züheyr’in Kasîdetü’l-bürde’yi yazmak sûretiyle Hz. Peygamber’in affına mazhar olması gibi şairler de na’tları ile Resûl-i Ekrem’in mahşerde tecelli edecek olan şefaatini ümit etmişlerdir.”[3] Türk Edebiyatı’nda bilinen ilk na’t örneği Kutadgu Bilig’de yer almaktadır. 13. yüzyılda ise bu tür de diğer türler gibi Yûnus’un söylediği şiirler sayesinde iyice benimsenmiş ve onun tarafından söylenen na’tler hafızalara kazınmıştır. Yedi Ulu Ozan’dan olan Fuzulî’nin söylediği su redifli na’t (Su Kasidesi) Türk Edebiyatı’nın en meşhur na’tıdır.

Na’t- Peygamberilerin İçerikleri

Hz. Peygamber (s.a.a), Alevî-Bektaşî Şiiri’nde, yaratılan ilk nur[4]; Hz. Âdem’in ruhu dahi yaratılmadan kendisinin Peygamber oluşu, herhangi bir dercedeki günah yahut kusuru işlemekle itham edilemeyeceği, Allâh’ın bildirdiği kadarıyla gaybtan haberler verişi,[5] cihanın kendisi için yaratılışı, ayı ikiye bölmesi, ağaçları yürütmesi, Kur’an-ı Kerim’in kendisine gönderilmesi, her türlü dini meslede öncü ve tek karar mercii olup bu öncülüğü açık bir biçimde imamlara devredişi, Hz. Ali ile yakınlığı, Ehl-i Beyt’ine verdiği önem, Hz. Ali’yi yaşarken vasisi ve varisi tayin etmesi (Gadir-i Hum Olayı), Miraç hadisesine dayalı Kırklar Cemi anlatısı ve en yüce şefaat mevkiinde oluşu gibi motiflerle anlatılmıştır. Mutasavvıflar arasında meşhur olan hadislerinin Alevî-Bektaşî Şiiri’nde de sıklıkla kullanıldığı görülür. O şeriatı yani dinin asli ve temel unsurlarını temsil ederken Hz. Ali tarikatı temsil eder. Hz. Peygamber (s.a.a) pir, Hz. Ali rehber mesabesindedir.[6] Bu edebiyatta güneş Muhammed’i (s.a.a),  ay ise Ali’yi temsil eder.[7]

Örnekler:

 Cemâlin tal‘atı gülzâra benzer
 Dudağın şerbeti hunhâra benzer
  
 Nâimün bâğı bil gülzâr-ı vahdet
 ‘Ayân oldu yüzün gül-nâra benzer
  
 Temâşâ-i cemâlin Kulhüvallâh
 Yüzünden kılmayan füccâra benzer
  
 Yanağın cennetin handan gülüdür
 Zehi nergislerin ayyâra benzer
  
 Vücudun Mısr-ı câmidür saçın Şam
 Horasan u Aden Bulgar’a benzer
  
 Menem ahter bu Mısr u Şam içinde
 Kavâkib turrası tumâra benzer
  
 Nesimî’nin vücudu yâ Muhammed
 Anadır daima ikrâra benzer 
 
 
 [Su Kasidesi]
 Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlâre su
 Kim bu denlü dutuşan odlâre kılmaz çâre su
  
 Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
 Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su
  
 Zevk-ı tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
 Kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâra su
  
 Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin
 İhtiyât ilen içer her kimde olsa yara su
  
 Suya virsün bâğ-bân gül-zârı zahmet çekmesün
 Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâra su
  
 Ohşadabilmez gubârını muharrir hattuna
 Hâme tek bahmahdan inse gözlerine kara su
  
 Ârızun yâdıyla nem-nâk olsa müjgânum n’ola
 Zâyi olmaz gül temennâsıyla virmek hâra su
  
 Gam güni itme dil-i bîmârdan tîgun dirîğ
 Hayrdur virmek karanu gicede bîmâra su
  
 İste peykânın gönül hecrinde şevkum sâkin it
 Susuzam bir kez bu sahrâda menüm-çün ara su
  
 Men lebün müştâkınam zühhâd kevser tâlibi
 Nitekim meste mey içmek hoş gelür hûş-yâra su
  
 Ravza-i kûyuna her dem durmayup eyler güzâr
 Âşık olmış galibâ ol serv-i hoş-reftâra su
  
 Su yolın ol kûydan toprağ olup dutsam gerek
 Çün rakîbümdür dahı ol kûya koyman vara su
  
 Dest-bûsı ârzûsıyla ger ölsem dostlar
 Kûze eylen toprağum sunun anunla yâra su
  
 Serv ser-keşlük kılur kumrî niyâzından meger
 Dâmenin duta ayağına düşe yalvara su
  
 İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile
 Gül budağınun mizâcına gire kurtara su
  
 Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme
 İktidâ kılmış târîk-i Ahmed-i Muhtâr’a su
  
 Seyyid-i nev-i beşer deryâ-ı dürr-i ıstıfâ
 Kim sepüpdür mucizâtı âteş-i eşrâra su
  
 Kılmağ içün tâze gül-zârı nübüvvet revnakın
 Mu’cizinden eylemiş izhâr seng-i hâra su
  
 Mu’cizi bir bahr-ı bî-pâyân imiş âlemde kim
 Yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffara su
  
 Hayret ilen barmağın dişler kim itse istimâ
 Barmağından virdügin şiddet günü ensâra su
  
 Dostı ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât
 Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâra su
  
 Eylemiş her katreden min bahr-ı rahmet mevc-hîz
 El sunup urgaç vuzû içün gül-i ruhsâra su
  
 Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdür muttasıl
 Başını daşdan daşa urup gezer âvâre su
  
 Zerre zerre hâk-i dergâhına ister salınur
 Dönmez ol dergâhdan ger olsa pâre pâre su
  
 Zikr-i na’tün virdini dermân bilür ehl-i hatâ
 Eyle kim def-i humâr içün içer mey-hâra su
  
 Yâ Habîbullâh yâ Hayre’l-beşer müştâkunam
 Eyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâra su
  
 Sensen ol bahr-ı kerâmet kim şeb-i Mi'râc’da
 Şebnem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâra su
  
 Çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner
 Hâcet olsa merkadün tecdîd iden mimâra su
  
 Bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânuma
 Var ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâra su
  
 Yümn-i na’tünden güher olmış Fuzûlî sözleri
 Ebr-i nîsândan dönen tek lü’lü şeh-vâra su
  
 Hâb-ı gafletden olan bîdâr olanda rûz-ı haşr
 Eşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâra su
  
 Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayam
 Çeşm-i vaslun vire men teşne-i dîdâra su 
 Bi-hamdillâh menim hûb-i cihân bir Ahmed’im vardır
 Şükür minnet ki mahbûb-i zemân bir Ahmed’im vardır
  
 Kamu mahbûbların şâhı görenler bedr ile mâhı
 İki âlemde billâhi hemân bir Ahmed’im vardır
  
 Şemîm-i zülfüdür anber dehânı lezzeti sükker
 Menim la’l-i lebi Kevser-feşân bir Ahmed’im vardır
  
 Saçı sünbül beni nesrîn gözü âhu ruhü rengîn 
 Acâib tûtî-i şîrîn-i zemân bir Ahmed’im vardır
  
 Kazâdan setr kıl Bârî belâdan saklayup yâri
 Budur Hilmî kulun zârı amân bir Ahmed’im vardır
 
  
 
Ay ile gün ins ü cinni nüh felekler olmadan
 Nesnelerin iptidasıdır Muhammed Mustafâ
  
 Dedi peygamber idim ol Âdem’e can gelmeden
 Enbiyânın muktedâsıdır Muhammed Mustafâ
  
 Taht-ı fermânında cümle enbiyâ vü evliyâ
 Mahşerin mir-livâsıdır Muhammed Mustafâ
  
 Tac-i levlâke serinde kân-i eltâf ü kerem
 Müznibânın mültecâsıdır Muhammed Mustafâ
  
 Rahmete’n-lil-âlemin şanında nazil aşikâr
 Kur’an içre kulkefâsıdır Muhammed Mustafâ
  
 Cism-i pâki şems-i hâver rûhları şakku’l-kamer
 Arş-i âlânın ziyâsıdır Muhammed Mustafâ
  
 Teşrifi kıldı muanber on sekiz bin âlemi
 Cennetin bad-ı sabâsıdır Muhammed Mustafâ
  
 Ten gözüyle andan özge kimse Hakkı görmedi
 Zülcelâl’in âşinâsıdır Muhammed Mustafâ
  
 Arş-i âlâda temâşâ eyledi arslanını
 Bildi kendi Murtazâ’sıdır Muhammed Mustafâ
  
 İsm-i pâkin zikr edenler şevk ile pür-nûr olur
 Müminin kalbi cilâsıdır Muhammed Mustafâ
  
 Sıdkîyâ vasfet mübarek ismini ihlâs ile
 Cümle dertler devâsıdır Muhammed Mustafâ 
 Çalap nurdan yaratmış
 Canını Muhammed’in
 Âleme rahmet saçmış
 Adını Muhammed’in
  
 Dostum demiş yaratmış
 Hem onun kaydın yemiş
 Ümmetten yana komuş
 Yönünü Muhammed’in
  
 Muhammed bir denizdir
 Âlemi tutupdurur
 Yetmiş bindir peygamber
 Gönlünde Muhammed’in
  
 Dünya malın tutmamış
 Hiç emanet artmamış
 Terzi biçip dikmemiş
 Donunu Muhammed’in
  
 Tanrı aslanı Ali
 Sağında Muhammed’in
 Hasan ile Hüseyn’i
 Solunda Muhammed’in
  
 Yılda yetmiş bin hacı
 Her biri niyet eder
 Varır ziyaret eder
 Nurunu Muhammed’in
  
 Yûnus Dede’m aşklıdır
 Eksiklidir miskindir
 Her kim yemez mahrumdur
 Honunu Muhammed’in
 
   
 Şu âleme bir nûr doğdu
 Muhammed doğduğu gece
 Yeşil kandilden nûr indi
 Muhammed doğduğu gece
  
 Muhammed anadan düştü
 Kâfirlerin aklı şaştı
 Bin kilise yere geçti
 Muhammed doğduğu gece
  
 Anda göbeği kesildi
 Gözüne sürme çekildi
 İsmi Muhammed okundu
 Muhammed doğduğu gece
  
 Ağlayan uşak avındı
 Doğuran ana sevindi
 Kâfirler îmâna geldi
 Muhammed doğduğu gece
  
 Hûrî kızları geldiler
 Muhammed dînin sordular
 Nûrdan kundağa sardılar
 Muhammed doğduğu gece
  
 Muhammed kalkdı oturdu
 Ali hizmetin yetürdü
 Yer gök salavat getürdü
 Muhammed doğduğu gece
  
 Melekler hazır hepisi
 Doldu Muhammed tapusu
 Açıldı cennet kapuşu
 Muhammed doğduğu gece
  
 Âlem çağırdı Muhammed
 Bilindi farz ile sünnet
 Açıldı cem‘ ile cennet
 Muhammed doğduğu gece
  
 Şah Hatâyî’m der dervişler
 Sağ olsun cümle kardeşler
 Secdeye indi ağaçlar
 Muhammed doğduğu gece 
 Hakk ile melekler salat eyledi
 Şânın yüce senin güzel Muhammed
 Evrende bizlere ışık eyledi
 Şânın yüce senin güzel Muhammed
  
 O Hira Dağı’na vardığın zaman
 İlk oku emrini aldığın zaman
 Zâlimin zulmünü bozduğun zaman
 Umut oldun bize güzel Muhammed 
  
 Zühre yıldızının babası idin
 Hasan Hüseyin’in dedesi idin
 Gömülen kızların umudu idin
 Rahmet sundun bize güzel Muhammed
  
 Arife’yim canım kurbândır sana
 Her ne söylediysem ayandır sana
 Huzur-i mahşerde ulu divanda
 Şefaat et bize güzel Muhammed 

[1] GÜZEL Abdurrahman & TORUN Ali, Türk Halk Edebiyatı El Kitabı, Akçağ Yayınları, Ankara 2003, s.:334.

[2] ÇİÇEKLER Mustafa, “Na’t” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi c.:32, Türkiye Diyanet Vakfı Yayını, İstanbul 2006, s.:435.

[3] YENİTERZİ Emine, “Na’t (Türk Edebiyatı)” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi c.:32, Türkiye Diyanet Vakfı Yayını, İstanbul 2006, s.:436.

[4] Nûr-i Muhammedî ve Alevî: yaratılan ilk nur, nûr-i vâhid, Hz. Peygamber (s.a.a), ve Hz. Ali’nin nuru.

[5] Âl-i İmrân Sûresi 179. âyetin meali “Allah, pisleri iyilerden seçmedikçe, müminleri içinde bulunduğunuz bu durumda bırakacak değildir (ki siz bu yolla kimin gerçek mümin olduğunu bilesiniz). Ama Allah, elçileri içinden dilediğini seçer.(Gaybi haberleri ancak ona bildirir.) O hâlde, Allah’a ve elçilerine iman edin. İman edip takvalı olursanız, size büyük bir mükâfat vardır.” şeklindedir.

[6] Hilmi Dedebaba’nın;

“Mürşidimiz Muhammed, rehberimizdir Ali

Mümin olan can verir mürşid ile rehbere” dizeleri bunun gayet açık bir ifadesidir.

[7] Pir Sultan Abdal’ın; “Ay Ali’dir gün Muhammed” sözlerini de içeren tevhidi, bu sembolizasyonun en meşhur bir ifadesidir.


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir