İmam Ali’nin Hayatına Kısa Bir Bakış
Emir el-Muminin (Müminlerin Emiri) İmam Ali ibn Ebi Talib Hz. Muhammed‘in (saa) kuzeni ve damadıdır. İmam Ali İslam’ı ilk kabul eden kişidir. Sünniler İmam Ali’yi dördüncü halife olarak kabul ederler ancak Aleviler ve Ehl-i Beyt taraftarları – Allah’ın iradesi Peygamber’in bildirmesine göre – İmam Ali’nin Hz. Muhammed’den (saa) sonraki ilk İmam olduğuna inanırlar. Onu ve onun soyundan gelenleri Peygamber’in meşru halefleri olarak görürler. Bu anlaşmazlık Müslüman topluluğu Sünni ve Alevi olmak üzere iki kola ayırdı.
Başta Alevi kaynakları olmak üzere diğer birçok Ehl-i Sünnet kaynağı, İmam Ali’nin İslam’ın en kutsal yeri olan Hz. İbrahim (as) ve oğlu Hz. İsmail (as) tarafından inşa edilen Mekke’deki Kabe’nin kutsal mabedinde dünyaya gelen tek kişi olduğunu kaydeder. Bugün dahi İmam Ali’nin doğumu için Kabe’nin yarılan bölümü durmaktadır. Ehl-i Beyt düşmanı Vahhabi Suudi Arabistan sürekli o bölümü onarmaya çalışsa da sürekli orası eski haline dönmektedir. İmam Ali’nin babası Hz. Ebu Talib ve annesi Fatıma binti Esed’di. Hz. Muhammed’in (saa) amcası ve İmam Ali’nin de babası olan Hz. Ebu Talib tarafından yetiştirilen Hz. Muhammed (saa) İmam Ali’nin bakımını ve yetiştirilmesini üstlendi bir bakıma Hz. Peygamber’in evinde büyüdü. Hz. Muhammed (saa) ilahi vahiyi aldığını bildirdiğinde, İmam Ali onun mesajını ilk kabul eden ve 10 yaşında İslam’ı kabul ettiğini ikrar eden ilk erkek oldu ve hayatını İslam davasına adadı.
İmam Ali, Hz. Muhammed’den (saa) kısa bir süre sonra Medine’ye hicret etti. Orada Allah Hz. Muhammed’e, İmam Ali’yi kızı Hz. Fatıma ile evlendirmesini vahyetti. Hz. Muhammed’in (saa) Medine’deki topluluğa önderlik ettiği on yıl boyunca, İmam Ali de Peygamberin hizmetinde son derece aktifti, savaşlarda savaşçı gruplarına liderlik etti, mesajları ve emirleri taşıdı. İmam Ali Müslüman toplumun savaştığı neredeyse tüm savaşlarda yer aldı. Halifeliği sırasında da sürekli iç savaşlarla karşı karşıya geldi. 661 yılında İmam Ali bir sabah Kufe mescidinde salat ederken İbn Mülcem (la) tarafından saldırıya uğradı ve iki gün sonra şehit oldu.
Müslümanlar ve gayrimüslimler İmam Ali’nin cesareti, bilgisi, inancı, dürüstlüğü, İslam’a sonsuz bağlılığı, Hz. Muhammed’e (saa) derin sadakati, tüm Müslümanlara eşit muamele ve mağlup düşmanlarını affetmedeki cömertliğinden dolayı saygı duyar. İmam Ali Kur’an tefsiri, İslam hukuku ve dini düşünce üzerine bir otorite olarak konumunu korur. İmam Ali’nin etkisi İslam tarihi boyunca ve günümüzde çok önemli olmuştur.
Mekke’de Doğum
İmam Ali’nin babası Hz. Ebu Talib, Kabe’nin koruyucusu ve güçlü Kureyş kabilesinin önemli bir kolu olan Beni Haşim’in (Beni Haşim kabilesi) lideriydi. Aynı zamanda Hz. Ebu Talib, Hz. Muhammed‘in (saa) amcasıydı. İmam Ali’nin annesi Fatima binti Esed’de Beni Haşim’e aitti, bu durumda İmam Ali’yi Hz. İbrahim’in oğlu olan Hz. İsmail’in soyundan yapmaktadır. İmam Ali, Mekke şehrindeki Kabe’nin içinde doğdu. Hz. Muhammed (saa) ona “yüce olan” anlamına gelen Ali adını verdi ve bu ismi Araplar içinde alan ilk kişiydi. Hz. Peygamber’in ailesi ile İmam Ali’nin ailesi arasında yakın bir ilişki vardı. Hz. Muhammed (saa) yetim kaldığında ve daha sonra büyükbabası Abdul Muttalib’i kaybettiğinde, İmam Ali’nin babası Hz. Ebu Talib onu evine götürdü ve bakımını üstlendi. İmam Ali, Hz. Muhammed’in Hz. Hatice ile evliliğinden iki ila üç yıl sonra, MS 569-570’de (13 Recep) doğdu. İmam Ali beş ya da altı yaşındayken, Mekke ve çevresinde bir kıtlık meydana geldi bu durum Hz. Ebu Talib’in ekonomik koşullarını etkiledi, böylece Hz. Muhammed (saa) onu yetiştirmek için İmam Ali’yi evine aldı.
İslam’ı Kabulünün İlanı
İmam Ali’nin hayatının ikinci dönemi, 10 yaşında İslam’ı kabul ettiğini ilan ettiğinde 610’da başlar. Hz. Muhammed (saa) ilahi bir vahiy aldığını bildirdiğinde, İmam Ali sadece 10 yaşındaydı ve İslam’ı kabulünü itiraf etti. Her ne kadar İmam Ali İslam’ı 10 yaşında kabul etse de aslında bu sadece ilahi emri kabul ettiğinin halka ilanıdır. O hiçbir zaman Mekke halkı gibi bir putperest değildi. Hz. İbrahim gibi putları kırdığı biliniyordu ve insanlara neden kendi yaptıkları bir şeye ibadet ettiklerini soruyordu.
İslam’ın İlanından Sonra
Üç yıl boyunca, Hz. Muhammed (saa) insanları gizlice İslam’a davet etti ve sonra da halkı davet etmeye başladı. Kur’an’a göre, yakın akrabalarını İslam’a gelmeye davet etmesi ile emredildiğinde [1] , Beni Haşim kabilesini bir törenle topladı. Hz. Muhammed (saa) davetlerinde, ona yardım eden kişinin kardeşi ve halefi olacağını açıkladı. Sadece on üç ya da on dört yaşında olan İmam Ali ona yardım etmek için öne çıktı. Bu davet üç kez tekrarlandı, ancak Hz. İmam Ali üç kez cevap veren tek kişiydi. Hz. Muhammed (saa), İmam Ali’nin çağrısına sürekli cevabı üzerine, İmam Ali’yi kardeşi, mirasçısı ve halefi olduğunu ve insanların ona itaat etmesi gerektiğini ilan etti. Toplantıdaki mevcut kişilerin çoğu İmam Ali ve Hz. Muhammed’in (saa) amcalarıydı, bu durumdan dolayı Ebu Leheb, Ebu Talib’e kendi oğluna boyun eğmesi gerektiğini söyleyerek Hz. Ebu Talib’i alaya aldı ve güldü. Müslümanlara yapılan zulüm ve Mekke’deki muhasara sırasında İmam Ali Peygambere sıkıca destek verdi.
Medine’ye Hicret
622 yılında müşriklerin zulmünden dolayı Hz. Muhammed (saa) Yesrib’e (Medine) hicret etmek zorunda kaldı. İmam Ali hicret gecesinde Hz. Muhammed’in (saa) yatağında uyuyarak hayatını riske attı ve Hz. Peygamber’in sağ salim kurtulabilmesi için suikast planını önledi. Bu geceye “Leyletü’l-Mabit” denir. İmam Ali hakkında Hicret gecesinde yaptığı bu davranışıyla ilgili bir ayet nazil olmuştur:
“İnsanlar arasında, Allah’ın rızasını kazanmak için canını verenler vardır. Allah kullarına karşı şefkatlidir.” (Bakara, 207).
İmam Ali’de kendisine yapılan tuzaktan kurtuldu ancak Peygamber’in talimatlarını yerine getirmek için Mekke’de kalarak hayatını tekrar riske attı. Hz. Muhammed’e (saa) emanet edilen tüm malları ve mülkleri sahiplerine geri verdi. İmam Ali daha sonra annesi, Peygamberimizin kızı Hz. Fatıma ve diğer iki kadınla birlikte Medine’ye gitti.
Medine’de
623 yılında Hz. Muhammed (saa) Allah’ın kızı Hz. Fatıma Zehra’yı İmam Ali’yle evlendirmesini emrettiğini söyledi. Bu aile, Kur’an’da “Tathir ayeti” [2] ile yüceltilmiştir. Hz. Muhammed (saa) tarafından da sık sık yüceltildiler. Onları “Mübahele olayı” gibi olaylarda ve Kisa Hadisi gibi hadislerde Ehl-i Beyti olarak ilan etmiştir.
Askeri Yönü
İmam Ali Tebuk savaşı dışında tüm İslam savaşlarına katılmıştır. Peygamberimiz bu savaşa giderken İmam Ali’yi kendi yerine halife olarak bırakmıştır. İmam Ali, bu savaşlarda Peygamberin sancaktarı olmanın yanı sıra, savaşçı grupları düşmanlara olan akınlarını da yönetti.
İmam Ali ilk olarak 624 yılında Bedir Savaşı’nda bir savaşçı olarak öne çıkmıştır. Emevilerin savaşçısı Velid İbn Utba’yı yendi. İmam Ali, Uhud savaşı’nda “Zülfikar” olarak bilinen meşhur kılıcını kullandığı diğer birçok savaş gibi öne çıkmıştır. İslam ordusunun çoğu Uhud savaşından kaçtığında İmam Ali kaçmamış ve şu nida Cebrail tarafından verilmiştir:
“Ali’den başka yiğit yoktur ve Zülfikar’dan başka da kılıç yoktur.”
Hz. İmam Ali Hayber Savaşı’nda Müslüman ordusunun komutanıydı. Bu savaşın ardından Hz. Ali’ye Arapçada “Allah’ın Aslanı” anlamına gelen “Esedullah” adı verildi. İmam Ali 630’da Huneyn Savaşı’nda Peygamber’i savunmuştur.
İslam’a Hizmetleri
Hz. Muhammed (saa), İmam Ali’yi, yirmi yıl boyunca indirilen Kur’an-ı Kerim metnini yazacak olan katiplerden biri olarak atadı. İslam Arabistan’a yayılmaya başladığında, İmam Ali İslami düzenin kurulmasına yardımcı oldu. 628’de Hz. Muhammed (saa) ile Kureyş kabilesi arasındaki barış antlaşması olan “Hudeybiye Antlaşmasını” yazması emredildi. İmam Ali o kadar güvenilirdi ki, Peygamber ondan ilahi mesajları taşımasını ve emirleri ilan etmesini istedi. 630’da İmam Ali, Mekke’deki büyük bir hacı topluluğuna, Hz. Muhammed’in (saa) ve İslam topluluğunun artık Arap müşrikleriyle daha önce yapılan anlaşmalara bağlı olmadığını ilan eden Kur’an’ın bir kısmını okudu. 630’da Mekke’nin Fethinden sonra İmam Ali ve Hz. Peygamber Kabe’de müşriklerin ibadet ettiği tüm putları kırdı. İmam Ali bir yıl sonra İslam’ın öğretilerini yaymak için Yemen’e gönderildi.
Gadir-i Hum Olayı
Hz. Muhammed‘in (saa) Hac yolunda Hum yakınında Müslümanları topladığı gün ve olaydır. Allah, Peygamberimize ölümünün yakın olduğunu ve İmam Ali’yi halefi olarak ilan etmesini emretti. Bunun üzerine Peygamber, İmam Ali’yi elinden tutup havaya kaldırdı ve insanlara şöyle dedi:
“Size şunu bildiriyorum ki, ben kimin mevlası (efendi,önder) isem o zaman bu Ali de onun mevlasıdır.”
Hz. Muhammed’den (saa) Sonraki Hayatı
İmam Ali’nin hayatının bir başka kısmı ise Peygamber’in vefatından sonra, peygamberin bazı sahabelerinin O’nun halefi olmasına izin vermediği zaman başladı. Bu, 656’da üçüncü halifesi Osman ibn Affan’ın öldürülmesine kadar sürdü. Bu 24 yıl boyunca İmam Ali ne bir savaşa, ne fetihlere katıldı, ne de herhangi bir yönetici pozisyonunu üstlendi. Özellikle eşi Hz. Fatıma‘nın şehadetinden sonra siyasi işlerden çekildi. Zamanını ailesine hizmet etmek için kullandı ve çiftçi olarak çalıştı. İmam Ali, Medine yakınlarında çok sayıda kuyu kazmış, bahçeler dikmiş ve bunları halkın kullanımına vakfetmiştir.
İmam Ali, Peygamberin vefatından altı ay sonra Kur’an’ı Hz. Muhammed‘in (saa) tefsiriyle dahil ederek ve her ayetin vahiy zamanına göre sıralanmasını sağladı. Bu çalışmasını tamamladığında Medine’nin diğer halkına göstermek için taşıdı. Ancak bu kitap üçüncü halife Osman tarafından reddedildi. Daha sonra Osman ayetlerin sırasını değiştirdi ve Hz. Muhammed’in (saa) yorumlarını da Mushaflara dahil etmedi. Hem İmam Ali hem de Osman’ın belirlediği sıralar farklı ama ayet sayısı ve içeriği bugün ki Kur’an’la aynıdır sadece ayetlerin yerleri farklıdır. İmam Ali’nin mushafı Hz. Muhammed’in (saa) soyundan gelen diğer On Bir İmam’ın yanındadır ve 12. İmam olan İmam Mehdi zuhur ettiğinde tekrar gün yüzüne çıkacaktır.
Halife Seçimi
İmam Ali, İslam tarihinin en çalkantılı dönemlerinden biri olan ve aynı zamanda birinci fitneye denk gelen 656-661 yılları arasında Peygamber’den sonra Müslümanların lideri olarak halife olmuştur.
Üçüncü halife Osman’ın halk tarafından çıkan isyan sonucunda suikast edilmesi, isyancıların yeni bir halife seçilmesi talebinin gerektiği anlamına geliyordu. Bu, isyancılar Muhacir, Ensar ve Mısırlılar gibi farklı gruplardan oluşuyordu. Halife olmak için üç aday vardı: İmam Ali, Talha ve Zübeyr. İlk olarak, isyancılar İmam Ali’ye yakınlaştı ve halife olmayı kabul etmesini istedi. Hz. Muhammed‘in (saa) yoldaşlarından bazıları İmam Ali’yi görevi kabul etmeye ikna etmeye çalıştı, ancak teklifi reddetti.
Talha, Zübeyr ve diğer sahabeler de isyancıların hilafet teklifini reddettiler. Bu nedenle isyancılar, Medinelileri bir gün içinde bir halife seçmeleri gerektiğini aksi takdirde sert önlemlerde bulunacakları konusunda uyardılar. Bu çıkmazı gidermek için Müslümanlar, halifeyi tayin etmek için 18 Haziran 656’da Mescid-i Nebevî’de toplandılar. Başlangıçta İmam Ali reddetti, ancak Medine sakinlerinin yanı sıra bazı sahabeler de teklifi kabul etmesi için ısrar edince, sonunda kabul etti. Talha, İmam Ali’ye biat eden ilk sahabeydi, ancak daha sonra Talha ve Zübeyr onu isteksizce desteklediklerini söylediler. Talha ve Zubeyr ise Cemel savaşında İmam Ali’ye karşı ordu toplayıp savaşmış ve o savaşta öldürülmüşlerdir.
İlk olarak, İmam Ali son halifeden kaynaklı siyasi ve ekonomik bozulmalar nedeniyle halife olmayı kabul etmedi, birçok insanda İmam Ali’nin adaletine dayanamadı ama insanların onu çok istediğini ve ona da ihtiyacı olduğunu gördüğünde, o zaman kabul etti.
Medine nüfusunun ezici çoğunluğu ve isyancıların çoğu söz (vaat, taahhüt) verirken, bazı önemli şahsiyetler veya kabileler bunu yapmadı. Osman’ın akrabaları olan Emeviler, Doğu Akdeniz ülkeleri olan Şam bölgesine kaçtı ya da evlerinde kaldılar, daha sonra da İmam Ali’nin meşruiyetini reddettiler. Sad b. Ebi Vakkas orada yoktu ve Abdullah b. Ömer’de (İkinci halife Ömer’in oğlu Abdullah) bağlılığını sunmaktan kaçındı, ancak ikisi de İmam Ali’ye karşı hareket etmeyeceklerine dair güvence verdi.
Lider Olarak İmam Ali
İmam Ali, Mısır’dan İran’a kadar uzanan Ebu Bekir, Ömer ve Osman’ın halifeliğinden kalan toprakları miras alırken, Hicaz ve diğer vilayetlerdeki durumlar ise halife seçilme arifesinde huzursuzluğun ev sahibiydi. İmam Ali halife olduktan kısa bir süre sonra, facir ve zalim valileri görevden aldı. Onları takvalı ve güvenilir yardımcılarla değiştirdi. Üçüncü halife Osman’ın akrabası olan Muaviye, Doğu Akdeniz bölgesi olan Şam ve civarına ikinci halife Ömer’in döneminde vali olarak atandığından İmam Ali’nin halife olduğu zamana kadar, İmam Ali’nin emirlerine boyun eğmeyi reddetti ve bunu yapan tek vali oydu.
İmam Ali halife olarak atandığında Medinelilere Müslüman devletinin fitnelerle boğuşmaya başladığını bildirerek; İslam’ın içerisine yerleştirilen her türlü kötülüğü temizlemek için çalıştı. Halkın gerçek Müslümanlar gibi davranmasını tavsiye ederek, hiçbir fitneye müsamaha göstermeyeceğini ve İslam’a karşı yıkıcı faaliyetlerde bulunmaktan suçlu bulunanların en sert şekilde cezalandırılacağını uyardı. İmam Ali Osman’ın akrabalarına bahşettiği toprakları geri aldı ve halife seçimden önce seçkinlerin (elitlerin, zalimlerin, müstekbirlerin) adaletsizlik, hile ve zorbalık yöntemi ile elde ettiği her şeyi geri alacağına yemin etti. İmam Ali, vergi ve ganimetin Müslüman vatandaşlar arasında eşit dağılımını savunarak, eyalet gelirleri üzerinde sermaye kontrolünün merkezileştirilmesine karşı çıktı; hazinenin bütün gelirini aralarında paylaştırdı. İmam Ali, kardeşi Akil ibn Ebi Talib’de dahil olmak üzere nepotizmden kaçındı. Bu, onun ilk yıllarında İslam’a hizmet eden Müslümanlara ve sonraki fetihlerde rol oynayan Müslümanlara eşitlik sunma politikasının Müslümanlara bir göstergesiydi.
Politikaları ve Mısır Valisi Malik Eşter’e Mektubu (Emirname)
İmam Ali’nin yönetim politikalarını ve fikirlerini gösteren, Mısır valisi olarak atadığı Malik Eşter’e (İmam Ali’nin en yakın arkadaşı) verdiği talimattır. (Nehcul Belağa kitabından bu talimatlara başvurulabilirsiniz.) Birçok Müslüman ve hatta gayrimüslim tarafından İslami yönetim için ideal anayasa olarak kabul edilen bu talimat, hükümdarın ve devletin çeşitli görevlilerinin ve toplumun ana sınıflarının görev ve haklarının ayrıntılı bir açıklamasını içeriyordu.
İmam Ali Malik Eşter’e verdiği talimatta şöyle yazmıştır:
“Yüreğinizi tebaalarınız için merhamet, sevgi ve nezaketle aşılayın. Onları kolay av sanıp onlara karşı doymak bilmez bir hayvan gibi olma, çünkü onlar iki çeşittir: Ya dinde kardeşinizdir, ya da yaratılışta eşinizdir. Hata onları habersiz yakalar, noksanları giderilir, (kötülükler) onlar tarafından bilerek ve yanlışlıkla işlenir. Allah’ın size mağfiretini ve bağışlamasını umduğunuz kadar onlara mağfiretinizi dileyin. Çünkü sen onlardan üstünsün, seni tayin eden senden üstündür ve Allah seni tayin edenden münezzehtir. Allah sizden onların isteklerinin yerine getirilmesini istedi ve sizi onlarla imtihan ediyor.”
İmam Ali’nin tebaası göçebeler ve köylüler olduğu için tarımla ilgilendi. Malik’e, verginin toplanmasından çok arazinin imarına önem vermesini emretti, çünkü vergi ancak arazinin imarıyla alınabilir ve kim araziyi geliştirmeden vergi isterse, ülkeyi ve insanları mahveder.
Şehitlik
İmam Ali 661’de (Hicri 21 Ramazan 40) 63 yaşında şehit oldu. İmam Ali Kûfe mescidinde salat ederken İbn Mülcem’in (la) saldırısına uğradı. 19 Ramazan’da sabah salatında secde ederken İbn Mülcem’in (la) zehirli kılıcıyla yaralandı, 2 gün sonra şehit oldu. İmam Ali oğullarına, eğer hayatta kalırsa İbn Mülcem’e (la) saldırmamalarını emretti; eğer yaşarsa İbn Mülcemi (la) affedeceğini, ölürse de eşit bir darbe kadar vurmalarını söyledi.
İmam Ali birkaç gün sonra 31 Ocak 661’de (Hicri 21 Ramazan 40) şehit olup Hakk’a kavuştu. İmam Hasan kısası İmam Ali’nin istediği şekilde bir darbe vurarak yerine getirdi.
Defni
İmam Ali kabrinin düşmanları tarafından saygısızlık edilmesini (kutsallığını bozmak veya kirletmek) istememiş ve bunun üzerine arkadaşlarından ve ailesinden kendisini gizlice gömmelerini istemiştir. Bu gizli mezar yeri daha sonra Abbasi halifelerinin hüküm sürdüğü sırada, onun soyundan gelen ve altıncı İmam Cafer Sadık tarafından ortaya çıkarılmıştır. İmam Ali, Necef şehrinde defnedilmiştir ve türbesi Irak’ın Necef şehrindedir.
İmam Ali’nin şehadetinden sonra, Kufe’deki Müslümanlar, en büyük oğlu İmam Hasan’a biat ettiler, çünkü İmam Ali birçok kez sadece Hz. Muhammed‘in (saa) soyunun (Ehl-i Beyt) Müslümanları yönetmeye yetkili olduğunu ilan etmişti. Allah’ın emriyle 12 İmamın ismi daha önce Hz. Muhammed (saa) tarafından bildirilmişti. Muaviye o sırada hem Şam bölgesini hem de Mısır’ı elinde tutuyordu ve Müslüman İmparatorluğu’ndaki en büyük gücün komutanı olarak kendisini halife ilan etmiş ve ordusunu İmam Hasan’ın halifeliğinin merkezi olan Irak’a yürütmüştü.
Genel olarak Müslümanlar Açısından İmam Ali
İslam tarihinde ve kitaplarında Hz. Peygamber’den sonra İmam Ali kadar hakkında kitap yazılan başka bir kimse yoktur. İslam kültüründe İmam Ali cesareti, bilgisi, inancı, dürüstlüğü, İslam’a olan sarsılmaz bağlılığı, Hz. Muhammed’e (saa) derin bağlılığı, tüm Müslümanlara eşit muamelesi ve mağlup ettiği düşmanlarını bağışlamadaki cömertliği ile saygı görür. İmam Ali Kur’an tefsiri, fıkhı ve dini düşünce konusunda bir otorite olarak konumunu korumaktadır. İmam Ali’nin etkisi İslam tarihi boyunca önemli olmuştur.
Aleviler Açısından İmam Ali
Alevilik, İmam Ali’yi Hz. Muhammed‘den (saa) sonra en önemli şahsiyet olarak görür. Onlara göre Peygamber, yaşamı boyunca çeşitli vesilelerle İmam Ali’nin kendisinden sonra Müslümanların lideri olmasını ilan etmiştir. Bu Gadir-i Hum hadisi, Sakaleyn (iki ağır emanet) hadisi, Kırtas (kalem ve kağıt) hadisi, Kisa (Aba) hadisi, Menzilet hadisi, İnzar (Akrabalarını uyar ayeti üzerine) hadisi dahil olmak üzere Sünni ve Aleviler tarafından rivayet edilen Ehl-i Beyt ve On iki İmam Hadisleri de dahil olmak üzere çok sayıda hadis tarafından desteklenmektedir.
Resulullah’ın halefi olarak İmam Ali, sadece adalet içinde topluma hükmetmekle kalmadı, aynı zamanda şeriatı (İslam yasaları) ve batıni (ezoterik) anlamını da yorumladı. Allah tarafından Hz. Muhammed (saa) aracılığıyla ilahi bir kararname ile hata ve günahtan arınmış (yanılmaz) olduğu bildirildi. ” Akl“ (ilahi bilgelik), Peygamberlerin ve İmamların ruhlarının kaynağıydı ve onlara “Hikmet” (bilgelik, felsefe) adı verilen ezoterik bilgi verildi ve çektikleri ıstıraplar, ilahi bir lütuf vasıtası oldu. İmam ilahi vahyin alıcısıdır ancak bazı durumlarda Peygamberle aynı değildir, Allah ile yakın bir ilişkisi vardır, bu sayede Allah ona rehberlik eder ve İmamda insanlara rehberlik eder. Onun sözleri toplumun takip etmesi için bir rehber ve modeldir.
Sünni Bakış Açısında İmam Ali
Sünni Müslümanlar, İmam Ali’yi büyük bir saygıyla, Ehl-i Beyt’ten biri ve Raşid halifelerinin (4 Halife) sonuncusu ve İslam’ın en etkili ve saygın liderlerinden biri olarak görüyorlar. Ancak İmam Ali’nin Peygamber’in halefi olma hakkına inanmazlar. Sakife toplantısında seçilen Ebubekir’in Peygamber’in halefi olduğuna inanırlar.
İmam Ali Hakkında Gayrimüslimlerden Alıntılar
Edward Gibbon (İngiliz 18. yüzyıl tarihçisi):
“Ali’nin şevk ve erdemi, hiçbir zaman herhangi bir mühtedi tarafından asla geride bırakılmadı. Bir şairin, bir askerin ve bir azizin niteliklerini birleştirdi; bilgeliği hala ahlaki ve dini sözler koleksiyonunda nefes alıyor; ve her düşman, dil ya da kılıç dövüşlerinde, onun belagati ve cüssesine boyun eğdi. Görevinin ilk saatinden cenazesinin son anlarına kadar yardımcısı, kardeşi, vekili ve ikinci Musa’nın sadık Harun’u olarak[3] adlandırmaktan mutluluk duyduğu cömert bir arkadaş tarafından asla terk edilmedi.”
Washington Irving (Amerikalı yazar ve aynı zamanda deneme yazarı):
“Kureyş’in asil soyunun en soylu soyundandı. Arapların en çok değer verdiği üç niteliğe sahipti: cesaret, belagat ve cömertlik. Cesur ruhu ona Peygamberden Tanrının Aslanı ünvanını kazandırmıştı; Araplar arasında bazı sözlerde onun belagatının örnekleri vardır; ve cömertliği, devlet hazinesinde kalanları her Cuma günü başkaları arasında paylaşmakta kendini gösteriyordu. Onun yüceliği hakkında defalarca örnekler verdik; yanlış ve kötü olan her şeyi hor görmesi ve davranışlarında bencil entrika gibi bir şeyin olmaması.
Thomas Carlyle (İskoç tarihçi, eleştirmen ve sosyolojik yazar):
“Bu genç Ali’ye gelince, hiç kimse onun gibi olamaz. Asil fikirli bir insan, kendisini gösterdiği gibi şimdi ve her zaman; sevgi dolu, cesur. Mert ve aslan gibi cesur; yine de Hıristiyan şövalyeliğine layık bir lütuf; hakikat ve sevgi ile beraber…”
Sir William Muir (İskoç bilgin ve devlet adamı):
“Aklı açık, şefkati sıcacık, dostluğu güvenli, çocukluktan beri Peygamber’e gönülden bağlı bir insandı. Sade, sessiz ve hırssız, sonraki günlerde Müslüman dünyasının yarısının egemenliğini elde ettiğinde, bu onun peşinden koşmaktan çok ona zorla verildi.”
Simon Ockley (İngiliz Oryantalist ve Cambridge Üniversitesi’nde Arapça Profesörü):
“Özellikle fark edilmeyi hak eden biri, annesi onu Mekke’de, bizzat Kabe’nin içinde teslim almış olmasıdır; ki bu hiç kimsenin başına gelmedi.”
Halil Cibran (Yazar):
“Bana göre Ali, evrensel ruhla temasa geçen ve onunla sohbet eden ilk Arap idi. Büyüklüğünün şehidi olarak; salat ederken vefat etti. Araplar, İranlı komşuları arasında görünene kadar onun değerini anlamadılar.”

- İslâm’da Mesih İnancı
- Kul Himmet’in Hayatı ve Eserleri
- Yemînî’nin Hayatı ve Eserleri
- Virânî’nin Hayatı ve Eserleri
- Pir Sultan Abdal’ın Hayatı ve Eserleri
- Fuzûlî’nin Hayatı ve Eserleri
1- Şuara suresi, 214. ayet.
2- Ahzab suresi, 33. ayet.
3- Menzilet hadisine işaret edilmiş.