Mah-ı Muharrem | Kerbela’dan Dersler – 5
Cedd-i pâkimdir Muhammed eb-i zîşânım Ali Benden eyler ahz-i âsâr-ı velâyet her veli Cebhe-i pâkimde envâr-ı ilâhî münceli Mazhar-ı esrâr ü esmâ-i Hüdâ’yem öldürün Şâmiyân ben nûr-ı çeşm-i Mustafâ’yem öldürün Öldürün rûh-ı Aliyye’l-Murtazâ’yem öldürün
Hüseyin artık Kerbelâ çölünde düşman ordusu ile karşı karşıyaydı. Peygamber’in muhabbeti ile büyümüş Hüseyin zalimlerin, zorbaların ortasında kalmıştı. Fatıma’nın gülü Kerbelâ çölünün ortasında güzelliğiyle, asaleti ile parlıyordu. Kerbelâ çölü Hüseyin’e selam gönderiyor, hem onun ayaklarının altında olmaktan dolayı sevinç duyuyordu. Hem de düşmanlarının ayaklarının altında olmaktan utanıyordu. Bu düşmanlar hangi dine, hangi peygambere tabii idiler ki Peygamber’in torunun karşısında kılıçlarıyla duruyorlardı?
Hâlbuki iki cihan serveri Hz. Muhammed Mustafa buyurmadı mı: “Hüseyin bendendir ve benim oğlumdur, kardeşi Hasan’dan sonra halkın en üstünüdür. Hüseyin Müslümanların İmam’ı, müminlerin Mevlası, Allah’ın halifesi, imdat çağıranların yardımcısı, sığınanların sığınağı ve Allah’ın tüm halkına hüccetidir. Hüseyin, cennet ehli gençlerin efendisi ve ümmetin kurtuluş kapısıdır. Hüseyin’in emri benim emrimdir, Hüseyin’e itaat bana itaattir. Her kim Hüseyin’e uyarsa bendendir ve her kim Hüseyin’e muhalefet ederse benden değildir. Ben onun yanıma ve haremime sığındığını, oradan da üzüntü ve bela, ölüm ve fena yeri olan ölüm yerine gittiğini görür gibiyim. Hüseyin’e Müslümanların ancak az bir grubu yardımda bulunacak ki onlar, kıyamet günü ümmetimin şehitlerinin efendileridirler. Ben Hüseynimin mızrakla atından düşürüldüğünü ve koyun kesilir gibi başının kesildiğini görür gibiyim.”
Hz. Muhammed İmam Hüseyin İçin Ağlıyor
Daha sonra Peygamber ağladı. Onun ağlamasıyla yanında bulunan ashabı da ağlamaya başladı, öyle ki sesleri yükseldi. Sonra Resulullah dua ederek şöyle buyurdu:
“Allah’ım, Ehlibeyt’imin benden sonra başlarına gelenleri ve karşılaşacakları musibetleri sana şikâyet ediyorum.”
Peygamber’in bu sözlerini duyanlar nasıl oldu da Hüseyin’e karşı toplandılar? Yine Peygamberimiz buyurdu ki : “Miraca çıkarıldığım gece, uğradığım her gökyüzü ve üzerindeki melekûtun, Allah’ın değerli melekleriyle kaplandığını gördüm. Bana şöyle sesleniyorlardı:
“Tebrikler Ey Muhammed! Sana senden öncekilere verilmeyen ve senden sonrakilere de verilmeyecek olanlar verildi. Sana kardeş olarak Ali b. Ebu Talib, kız çocuğu olarak onun eşi Fatıma, evlat olarak Hasan ve Hüseyin, taraftar olarak da onları sevenler verildi.
Ey Muhammed! Sen peygamberlerin en üstünüsün. Ali, vasilerin en faziletlisidir. Fatıma dünya kadınlarının efendisidir. Hasan ve Hüseyin de peygamber evlatlarından Cennete girenlerin en değerlisidirler. Onların taraftarları, mahşer meydanında toplanan, Cennetin köşklerinde, evlerinde ve odalarında yaşayan en değerli insanlardır.”. Melekler bu sözleri ben Miraca çıkarken de, inerken de devamlı söylediler.” .Rasulullah’ın bu sözlerini duyanlar İmam Ali’nin hakkı olan hilafeti elinden alıp şehit ettiler, Hz. Fatıma’nın evi yakıldı ve altı aylık karnında ki çocuğu Muhsin şehit edildi. İmam Hasan’da zehirlendi. Şimdi Kerbelâ’da İmam Hüseyin’i hunharca şehit etmek için muhasara altına almışlardı.
İmam Hüseyin en başından beri savunduğu değerler için Kerbelâ’daydı. Fakat onun yolunu kesenler hangi sebepten orada idiler? Şam’ın altınlarına, aldatmalarına, fitnelerine, oyunlarına kananlar Hüseyin karşısında savaş hazırlıkları yapıyordu. Dünya aldatmasına kananlar, mal ve mülk peşinde olanlar, güce tapanlar, zorbalar, dinden nasibini almamışlar bir saftaydı. Peygamber’in gözbebeği Hüseyin bir tarafta idi.
İmam Hüseyin’in Yezide Başkaldırısının Özeti
İmam Hüseyin başkaldırısını şu şekilde özetliyordu: “Allah’ım! Sen biliyorsun ki, bizim tarafımızdan gerçekleşen kıyam, saltanat için yarışmak ve değersiz dünya mallarından bir şeye ulaşmak için değildir. Senin dininin öğretilerini öğretmek, ıslahat yapmak, mazlum kullarına emniyet ve güvence kazandırmak, İslam’ın farzları ve Resulullah’ın sünnetleri ve hükümleriyle amel olunmasını sağlamak içindir.”
Kerbelâ belanın, acının yurdu… Tepeliklerin, tümseklerin, engebelerin olduğu kupkuru çölün kavurucu sıcağı altında durmanın imkânsız olduğu topraklar.
İmam Hüseyin iki Muharrem’de Kerbelâ’ya gelmiş ve çadırları kurdurmuştu. Tarihi kaynaklarda İmam’ın kervanında altmış tane çadır olduğu yazılmıştır. Hüseynî çadırlarda Haşimoğulları, Ehlibeyt dostları, kadınlar ve çocuklar bulunuyordu. Atlı askerlerin sayısı otuz iki, piyadelerin sayısı ise kırk kişiden oluşmaktaydı. Ordunun komutanı Şehitler Şahı İmam Hüseyin, bayraktarı Hz. Celal Abbas, sağ cenah komutanı Zuheyr b. Kayn, sol cenah komutanı Habib b. Mezahir.
Düşmanın ordusu ise tam donanımlı otuz bin askerden oluşmaktaydı. Başkomutanları Ömer b. Sâd, bayraktarı Ömer b. Sad’ın kölesi Dureyd, süvarilerin komutanı Urve b. Kays el-Ahmasi, piyadelerin komutanı Şebes b. Rib’i, sağ cenah komutanı Amr b. Haccac, sol cenah komutanı Şimr b. Zilcevşen.
İmam Hüseyin’in Daveti
İmam Hüseyin ve ailesi (ki bunlar içinde oğlu İmam Zeynel Abidin ve kız kardeşi Hz. Zeynep de vardı) Kerbelâ’da çadırların kurulmasından Âşurâ günü İmam Hüseyin’in şehit düştüğü ve daha sonra Şam’da Yezid’in sarayında oldukları ana kadar sürekli doğruya, iyiliğe, hakka ve gerçeğe davet etmişlerdir. Belirli başlıklar altında toplarsak 16 maddeden söz edebiliriz. Bunlar:
1-Yezit’in hilafetinin gayri meşru olması: İmam Hüseyin sürekli Yezid’in hükümetinin batıl ve gayri meşru olduğunu dile getirmişti. Yezid’in taraftarlarının zihninde sarsıntı yaratmış, biat etmeyerek ve biat etmediğini açıkça ilan ederek halk arasında yıkılması zor olan bir tabuyu yıkmıştır. Bu şekilde Yezit hükümetine karşı şüphelerin uyanmasına neden olmuştur.
2-Ehlibeyt’in güvenir şahitler oluşu: İmam Hüseyin’in ailesini beraberinde götürmesi, onların olayları yakından görmelerine, olaylara canlı şahit olmalarına ve bu vesileyle sonradan yapılmak istenen tahriflerin önlenmesini sağladı. Nitekim kadınların ve çocukların yanında olması, yolculuk boyunca Emevi hükümetine karşı zihinlerde onların ne kadar merhametsiz, cani ve zalim olduğunu göstermiş oldu.
3-Mektuplar: Kufe ve Basra halkına mektuplar yazması, bazı kabile büyükleriyle mektuplaşması, buralara temsilci göndermesi, elçiler aracılığıyla halkla irtibat halinde olması vb. çalışmalar, bir teşkilatlanmanın göstergesiydi.
4-Görüşlerin belirginleşmesi: İmam Hüseyin, Kufe’deki teşkilatlanmadan önce, halkın nabzını ölçmek üzere Müslim b. Akil’i buraya gönderip, insanların sözlerine bağlılığını öğrenmesini ve gelişen olayları kendisine bildirmesini istemişti.
5-Hareketin meşruluğu: İmam Hüseyin, hükümet aleyhinde gerçekleştirdiği hareketin, Peygamber’in sünnetini ihya etmek, insanları iyiliğe çağırmak ve kötülükten alıkoymak amacıyla yapıldığını anlatarak, şehadeti öncesi veya sonrasında “Bu kıyam meşru değildi!” şeklindeki batıl söylemlerin önünü kapatmış oldu.
6-Konumundan istifade etmesi: İnsanlar, İmam’ın Peygamber’in evladı olduğunu biliyor, bu nedenle ona daha fazla saygı duyuyorlardı. İmam da hem güç elde etmek hem düşmanı savaştan vazgeçirmek hem de zamanın zalim yönetiminin yaptığı çirkinlikleri ifşa edebilmek için bu konumundan istifade etmişti. Bu yöntemi İmam’ın kendisi, Hz. Zeynep, İmam Zeynel Abidin ve Ehlibeyt’ten diğerleri de kullanmışlardır. İmam Hüseyin’in Peygamber’in zırhını ve imamesini giymesi, Zülfikar’ı eline alması bile onun Peygamber’e olan yakınlığını insanlara hatırlatmış ve düşman ordusunda etki yaratmıştır.
7-Delilleri tamamlama ve mazeretleri ortadan kaldırma: İmam Hüseyin, her türlü bahane ve özrü ortadan kaldırmak için, sürekli bir çabanın içerisindeydi. Bu şekilde hem kendisinin öldürülmesini engellemeye hem de insanların batıl cepheden kurtulmalarını sağlamaya çalışıyordu. Bu yüzden soyunu ve nesebini bazen insanlara hatırlatmak zorunda kalıyordu. Nitekim Âşurâ sabahı okuduğu hutbede, düşmanı caydırmak amacıyla nesebinden söz ederek “Hele bir nesebime bakın, ben kimim?” şeklinde ifadeler kullanmıştır. Bütün bu açıklamalar, tüm şüpheleri ortadan kaldırıyor ve düşmanı tamamen bahanesiz bırakıyordu.
8-Ön hazırlık: İmam Hüseyin, ailesini ve yarenlerini psikolojik olarak Âşurâ gününde karşılaşacakları olaylara hazırlıyor, yaptığı konuşma ve hitabelerle, şehadet aşkını ve sabrı onlara aşılayarak zihinlerindeki her türlü şüpheyi gideriyordu.
9-Davranışlarda çekicilik: İmam, çok sıcak bir günde Hür’ün ordusuyla karşılaştığında susuz olduklarını görünce hepsine su verdi. Bu vesileyle İmam, onların duygularına hitap ediyordu.
10-Azınlık olmayı düzenli olmakla telafi etme: Hüseynilerin sayıca Yezidilerden çok daha az olmalarına rağmen İmam, yarenlerini muntazam bir şekilde savaşa hazırladı. Öyle ki bu sayı azlığı, yarenlerinin kahramanca ve büyük bir aşkla savaşmalarına, düşmana karşı büyük üstünlük sağlamalarına neden oldu. Ayrıca İmam’ın onlara cennetteki yerlerini göstermesi, bu yiğitleri daha da galeyana getirmiş, meydanı düşman askerlerine daraltacak kadar coşturmuştu.
11-Maneviyatı takviye etme: Düşmandan süre isteyerek 9. gece manasına gelen Tasua gecesini Allah ile halvet etmeye, Kurân okumaya, dua ve ibadet etmeye ayıran Hüseynîlerin bu eylemleri, Âşurâ günü sergiledikleri hamaset için büyük bir maneviyat kaynağı olmuştu. Öyle ki, ilahi aşk için çarpışırlarken kılıç ve mızrak darbelerinin acısını hissetmiyor, şehit olacakları için mutluluk duyuyorlardı.
12-Düşmana hitap: Yüksek sesle, düzeyli ve etkin konuşmalarla düşman ordusunu muhatap alan İmam ve dostları, böylece son görevlerini yerine getirmiş, düşmana hiçbir mazeret yolu bırakmamış oluyorlardı.
13-Recez okuma: İmam ve yarenlerinin gerek tek tek gerekse toplu saldırılarda recez yani meydana çıkınca kahramanlık şiirleri okumaları bir yandan kendilerine moral aşılıyor, bir yandan hedef ve düşüncelerini bu yolla ortaya koyuyor, bir yandan da imanlarının ne denli güçlü olduğunu gösteriyordu.
14-Esirlerin gerçekleri ortaya koymaları: Âşurâ sonrası Ehlibeyt esirleri Kufe’de, İbn-i Ziyad’ın meclisinde, Şam’da ve hatta Yezid’in meclisinde halkın bir araya gelmesinden yararlanarak İmam Hüseyin’in mesajını iletiyorlar, kendilerini ve İmam Hüseyin’i tanıtarak hükümetin yapmış olduğu bu büyük faciayı ortaya koyuyorlardı. Bu mesajı hem halka yaptıkları konuşmalarda hem de birebir görüşmelerde dile getirmişlerdir.
15-Matem meclisleri: Ehlibeyt, Kerbelâ yolculuğundan Medine’ye döndükten sonra matem meclisleri düzenlemiş ve sürekli Kufe ordusunun Kerbelâ’da işlediği cinayetleri hatırlatmışlardı. Bunun en açık örneği İmam Zeynel Abidin olmuştur. Nitekim İmam ne zaman su içecek olsa veya bir kurbanlığın kesileceğini görse, babası İmam Hüseyin’i ve susuz olarak şehit edilişini yâd eder, ağlardı.
16-Ağlama ve ağıt, mersiye kültürü: Âşurâ hadisesinde Ehlibeyt’in gördüğü zulümlerin anılması ve canlı tutulması yönünde İmamlar’ın her zaman ısrarla tavsiyeleri olmuştur. Bu nedenledir ki Âşurâ ve Kerbelâ dendiğinde ağlamak, mersiye okumak, Hz. Hüseyin’in ve diğer Hüseynilerin türbelerini ziyaret etmek, Kerbelâ toprağını şifa vesilesi saymak, Fırat’ı hatırlamak, su içerken İmam Hüseyin’i yâd etmek ve matem meclisleri düzenlemek Alevilerde bir gelenek haline gelmiştir. Bu kültür sayesinde Ehlibeyt’e bağlılık, Ehlibeyt düşmanlarından teberri, eğitim ve öğretimde canlılık, inançta sebat, birlik, dirlik, beraberlik ve paylaşımcılık diğer ekollere oranla Alevilerde daha üst seviyededir.
Canlar bügün yine Kerbelâ’ya yolculuk yapalım.
Gözyaşlarımızı Hz. Peygamber’in gözyaşlarına katalım. Kerbelâ’da İmam Hüseyin’i en çok ağlatan CELAL ABBAS’ı analım, ağlayalım…
Çöl yazıda ekilmiş bir kara duman Dumanın içinde İmâm görünür Abbas at üstünde vermiyor aman Yezit’in askeri yaman görünür Kerbelâ çölünde şem’alar yanar Abbas at üstünde çark gibi döner Ak libas altında yarası kanar Ok saplanmış ciğerciği delinir Abbas’ın giydiği keten gömlektir Gömleği soydular kolları yoktur Bir değil beş değil yarası çoktur Abbas’ı vuranlar elbet sürünür
Allah’ın yenilmez Arslan’ı olan İmam Ali’nin İbni Mülcem’in zehirli kılıç darbesiyle mübarek başından akan kan sakalını kızıla boyadı. Haydar-ı Kerrar; “Kâbe’nin rabbine ant olsun kurtuldum’’ sözü semada yankılandı. İmam Ali başından yaralı olarak yattığı günlerde birçok vasiyetleri oldu ve birçok görüşmeler yaptı.
Hz. İmam Ali, baygınlıktan kendine geldiği bir zaman, başında bekleyenlere bakarak “CELAL ABBAS NERDE” diye sordu? “Yan odada başını duvara yaslamış ağlıyor” dediler. İmam Hz. Zeynep’e, çağır gelsin Abbas’ı dedi. İmam o ara gözlerini yumdu gözlerini açtığında, başında Celal Abası gördü ve sordu “Hüseyin nerde?” ayakucunda duruyordu İmam Hüseyin. Başucuna doğru geldi Hüseyin. İmam Ali, Abbas’ın ve Hüseyin’in ellerini tuttu. Hüseyin’e bir şey söylemeden Celal Abbas’a yüzünü döndü, “Oğlum sana vasiyetim var, ölene kadar Hüseyin’i terk etme ve her zaman Hüseyin’le birlikte ol”
Abbas ne güzel uydu babasının vasiyetine, bırakmadı İmamı Hüseyin’i Kerbelâ çöllerinde yalnız…
Ve gün dolaştı geldi Âşurâ gününe. Kanın kılca galip olduğu o güne… Hüseynin gemisine binenlerin kurtulduğu, binmeyenlerin helak olduğu o güne…
Hz. Celal Abbas’ın Şehadeti
Tek tek izin istediler ve çıkıp kahramanca savaştılar. İmam Hüseyin’in ashabı ve her biri şehit oldular yiğitçe. Alemdar Abbas tüm şehitleri izledi, yürek dayanır mı bu sahnelere, ama dayandı Abbas’ın yüreği. Sıra kendine gelene kadar. Kerbelâ’nın Alemdarı, sancağı taşıyan: sancaktarı, çadırların koruyucusu, Kerbelâ’nın Sakası, sucusu Alemdar Abbas… Babası İmam Ali’nin vasiyetinden bir an olsun gaflet etmeyen Abbas…
Yezit, Alemdar Abbas’a emanname göndermişti, gel sen bu savaşa girme senin canın güvendedir diye. Abbas ise “Bin defa ölsem ve bin defa dirilsem yine aynısını yapar ve canımı İmamım Hüseynin hak yolunda feda ederim’’ diye cevap vermişti Yezidilere…
72 kişiden başka Peygamber evladı olan İmam Hüseynin yardımına koşan olmamıştı. İmam Hüseyin bu 72 kişiyi çok aziz kabul ediyor: “SİZLER ZAMANIN EN İYİLERİSİNİZ. SİZDEN DAHA İYİ, SİZDEN DAHA VEFALI DOST GÖRMEDİM BEN. BÖYLE DOSTLAR BÖYLE VEFALI YARDIMCILAR KİMSEYE NASİP OLMAMIŞTIR.” Diyordu.
Hz. Ali Ekber’in Şehadeti
Bu değerli insanlar bir bir şehit düştüğünde, çadırdaki kadınlar, çocuklar hep ağlaşırlardı. Ama İmam Hüseyin zerrece sarsılmazdı. Peygambere çok benzeyen büyük oğlu ALİ EKBER vurulup attan düşünce kadınların feryadı Kerbelâ’yı inletiyordu. Fakat İmam dimdik duruyordu…
Hermele’nin oku İmamın kucağındaki altı aylık yavrusunun boğazına saplanırken de İmam dimdik duruyordu. Ama Celal Abbas’ın şehadetinde “ABBAS’IM… CANIM KARDEŞİM… BELİM KIRILDI GİDİŞİNLE” diye ağlıyordu.
72 kişilik ordunun sancaktarı, çadırların koruyucusu, Kerbelâ’nın sakası yiğit Celal Abbas iki kolu kesilip ağzıyla tuttuğu tulumdaki su yere akınca dedi ki YA ALLAH
Rukeyye’den utanıyorum al canımı YA ALLAH
Düştü Abbas su tulumlarıyla sancağıyla birlikte dizleri üste.
Seslendi ağabey !!!! Gücüm kalmadı gelemiyorum…
İmam Hüseyin düşman saflarını yararak geldi ve başını dizlerinin üzerine aldı Abbas’ın.
“Abbas kardeşim… Kollarında kesilmiş, nasıl kıydılar kollarına, canım kardeşim.”
“Abbas’ım neden ağlıyorsun? Vasiyetin varsa söyle bana…”
Abbas dedi:
“Hüseyin, ölmeden cemalini bir kere daha görmek istiyorum ama gözlerime dolan kanları silemiyorum, ellerim yok.”
İmam gözlerinde ki kanları siler.
Abbas İmama: “Şu an başımı dizlerinin üzerine koymak benim için büyük bir saadettir ama sen düştüğünde kim alır başını dizlerinin üzerine?”
Hüzünlenme kardeşim anam Zehra cennetten gelip alır benim başımı dizlerinin üzerine….
Abbas der ki; “İmamım bir vasiyetim var Sakine’ye ve şehit yetimlerine söz verdim su getireceğim diye, ellerinde su taslarıyla başucuma gelirlerse utanırım. Hüseyin ne olur, ne olur beni çadırlara götürme…”
Hazret-i ‘Abbâs şehîd olmuş mu eyle cüst ü cû Kavm-i Süfyân ordugâh-ı Şâh’a etmiş mi gulûv Zaptına almış mıdır nehr-i Fırât’ı ol ‘adû Verdiler mi bak yetimâne acep bir katre su Ey sabâ var Kerbelâ deştinden eyle bir güzâr Ver bize lutf et Hüseyin ibn-i Ali’den bir haber
Eşhedüen la ilaha illallah ve eşhedü enne Muhammeden Resulullah ve Eşhedü enne Aliyen veliyullah…