Mah-ı Muharrem | Kerbela’dan Dersler – 3

Mah-ı Muharrem | Kerbela’dan Dersler – 3; Değerli canlar Mah-ı Muharrem’de Kerbeladan Dersler yazımızın üçüncüsündeyiz. Bu yazımızda şöyledir ki, İmam Hüseyin, Müslim bin Akil’i Kufe’ye yollamaya karar verince Müslim’i huzuruna çağırtarak, hal diliyle şöyle buyurdu:

 Söyle o kimsesiz Müslim gül yüzlüm, gelsin
 Akil’in iki gözbeğinin nuru gelsin

 Amcaoğlum yardımcım ve ilk şehidimdir
 Benim için kolları bağlanan Müslim gelsin
 
Hüseyni’n buyruğu budur ey göz nuru amcaoğlum gel
 Kötü günümde dert ortağım amcam oğlu gel 

Görevini öğrenen Müslim:

 Ey sultanım! Bu müjde için sevindim gönlüm şad oldu
 Hicaz sultanının elçisi olduğum için dünya benim oldu
  
 Verdiğin bu rütbe benim başımı göklere ulaştırdı
 Kufe elçisiyim, Zehra’nın o aziz yavrusuna kavuşturdu
  
 Amcaoğlunu bastı bağrına o yeryüzünün sultanı
 Çok ağlayıp dedi ey kimsesiz perişan vatansızın canı 

Müslim bin Akil ve Kufe

Müslim bin Akil, İmam Hüseyin’in amcasının oğludur. Cesur, yiğit, güvenilir bir şahsiyete sahiptir. İmam Hüseyin onu halktan biat alması amacıyla göndermiş ve Kufe halkının ihaneti yüzünden vahşice katledilmiştir. Muharrem ayından üç gün önce tuttuğumuz Masumu Paklar orucu Müslim ve şehit olan iki oğlu için tutulmaktadır. Her Alevinin tanıması gereken bir şahıstır. Örnek alınacak en büyük özelliği ise İmam’ının isteği uğruna canını feda edecek kadar sadık, cesur ve inançlı olmasıdır. Tabii ki de Müslim bin Akil birkaç sayfaya sığacak bir şahsiyet değildir.  Onun makamını gelin İmam Hüseyin’in şu sözlerinden anlayalım: “Ben sizlere kardeşim, amcamın oğlu ve Ehlibeytimin güvendiği, Müslim b. Akil’i gönderdim.” 

 Ey amcam oğlu! Feleğin işi gözüme kanlı gözükür
 Ne kadar yol gitsem yine gözüme zulüm gözükür
  
 Kufe şehrinden damağıma kan kokusu gelir
 Yaralı kalbime dert ve üzüntü apaçık gözükür
  
 Arap dilleri ile Irak çölünün havasından
 Kesinlikle Kerbelâ çölünün musibeti gözükür 

Müslim Kufe’ye iki küçük oğlu ile gitmişti. Büyük oğlu Muhammed sekiz yaşında, küçük oğlu İbrahim ise yedi yaşında idi. Müslim b. Akil, İmam Hüseyin’in güvendiği bir kimseydi. Cesareti ve yiğitliğiyle meşhurdu. Sıffin Savaşı’nda İmam Ali ordusunun sağ kanat komutanıydı.

Müslim, Şaban ayının on beşinde Mekke’den Kufe’ye doğru yola çıktı. Kufe’de İmam’a biat toplamak için çok büyük çabalar sarf etti. Yaklaşık 18 bin kişi İmam Hüseyin adına Müslim’e biat etti.  O dönemlerde Kufe’nin valisi Beşir’in oğlu Numan idi. Numan Kufe halkının Müslim b. Akil’e biat etmesi üzerine Kufe mescidinde minbere çıkıp dedi ki: “Ey Kufe halkı, öğrendim ki siz Müslim b. Akil’i çağırarak fesat çıkarmışsınız. Bu hareket münasip değildir. Yezit, zalim bir hâkim ve zorlu bir yöneticidir. Bu halleri o da öğrenince size zulmeder, sizi asar, keser, üzerinize gazabını indirir.”

Numan b. Beşir, yalnız korkutma ile kargaşanın durdurulamayacağını ve verdiği öğütlerle yola gelinmeyeceğini görünce Yezit’e Kufe’de olan bitenleri haber verdi. Bunun üzerine Yezit İbn-i Ziyad’ı Kufe valiliğini ele almak ve Müslim’in kıyamını bastırmakla görevlendirdi.

Müslüm bin Akil’in Kufede Görevleri

Kufe de ortalık çok karışınca Müslim b. Akil, Urve oğlu Hani’nin evinde gizlendi. Yeni atanan vali Ubeydullah b. Ziyad, kölesine Müslim b. Akil’i bulmasını emretti ve bunun karşılığında kendisini özgür bırakacağını ve lütuflarda bulunacağını söyledi. Köle, yaşlıca ve temiz bir Aleviyi kandırarak Müslim b. Akil’in gizlendiği evi sordu. İhtiyar onu eve götürdü ve köle, Müslim b. Akil’in yerini ihbar etti. Ziyad, Urve b. Hani’yi Kufe sarayına çağırdı ve Müslim b. Akil’i teslim etmesini istedi. Urve kabul etmeyince şehit edildi.

Müslim b. Akil yerinin açığa çıktığını öğrenince çocuklarını yolladı.  Bunun üzerine Müslim, kararlaştırılan zamandan daha önce kıyamı başlatmak zorunda kaldı ve İbn-i Ziyad’ın sarayı muhasara altına alındı. Ziyad’ın askerleriyle savaş başladı.

İbn-i Ziyad baktı ki savaşı kaybedecek halka korku yayması için askerlerine emir verdi.  Onlar da, Yezid’in ordusunun Şam’dan gelerek Kufe’yi yaklaştığı yalanını yaydılar… Müslim’in yanında olan Kufe halkı korkutma amacıyla söylenen bu sözlerden korkup geri kaçmaya başladılar.

Savaşın sona ermesi için ibn Ziyad, Ali taraftarı olan komutanlardan Muhammed Kesrin başını keserek kalenin burçlarından attırdı. Bunu görenler savaştan kaçtılar. 

Bu olaylardan sonra Müslim şehirden çıkmak isterken Kufe’nin dar sokaklarında sıkıştı kaldı. Girdiği her sokakta askerler önünü kesiyorlardı. Nihayet karşılaştığı bir birliğin ortasına doğru kahramanca ilerleyip oradan çıktı. Fakat öyle bir mahalleye girmişti ki oranın çıkacak yolu da yoktu. O mahallede birçok münafık vardı.  Müslim’i fark edince ihbar ettiler. İbn. Ziyad, elli askerini onu yakalamaya yolladı. Müslim Harap bir mescide sığındı. Askerler Müslim’in izini kaybedince İbn. Ziyad’a haber verdiler. İbn Ziyad, Kufe’nin sokaklarında “Kim Müslim b. Akil’i evinde saklarsa öldürülür” diye tellallar bağırttı.

Müslim Su İçerken Yakalanıyor

Bu sırada Müslim yaşlıca bir kadının evine sığındı. Kadın o kişinin Müslim olduğunu öğrenince sevinçle onu sakladı. Akşama doğru kadının kötü niyetli olan oğlu geldi. Annesi oğluna sevinçle: “Ey mutlu oğul! Ahiret saadeti bize yüz tuttu. Müslim bin Akil bizim fakirhanemize sığındı. İnşallah kıyamet günü onun saadetli sarayı bizim de sığınağımız olur!” dedi.

Oğlu, annesine hiç belli etmeden sabah İbn Ziyad’a gidip Müslim’i ihbar etti. Askerler gelerek evi çevirdiler. Üç yüz civarında askerle çarpışmak zorunda kalan Müslim’in vücudu pare pare olmuştu buna rağmen savaşmaya devam ediyordu. Bir sokaktan diğer sokağa geçerek dövüşürken gücü tükendi. Bekir bin Hamran’ın evinin duvarına doğru geldi. Müslim’i gören Bekir bin Hamran kılıcıyla Müslim’in mübarek ağzına bir darbe vurdu. Müslim de bir kılıç darbesi ile o melunu yere yere serdi.

Vücudunda o kadar kılıç, ok yarası vardı ki bir ara güçten düşüp bir duvara yaslandı o sırada bir kadıncağız kendisine bir tas su verdi. Müslim b. Akil suyu içmek istedi tas kendi kanı ile doluyordu, kadın her seferinde yeni su getiriyordu ama tas yine kendi kanıyla doluyordu son kez su içmek istedi ki mübarek dişleri tasın içine döküldü. Bu boşluktan faydalanan melun askerlerden biri Müslim’e mızrak ile vurdu. Müslim’in üstüne de birden bir üşüşüp yakalayarak Kufe sarayına götürdüler.

Müslüm bin Akili İbni Ziyad Yakalıyor

İbn. Ziyad, Müslim’e: “Ey Müslim, neden zamanının imamına isyan ettin?” dedi. Müslim ise: “Ey bedbaht zalim! Zamanın imamı Ali oğlu Hüseyin’dir! Ben onun fermanı ile bu şehre geldim. Allah’a ant olsun ki öyle bir imamın hizmetinde çalışmışım ki, rızasının yolunda ölsem şehidim, öldürsem gaziyim. Ey İbni Mercane! Biliyorum ki, beni öldüreceksin. Çünkü merhametsizsin. Şimdi senden bir dileğim var. Kureyş kabilesinden bir kişiyi seç, birkaç vasiyetim var, onu yerine getireyim.”  Ziyad, bu dileği kabul etti. Sa’d oğlu Ömer’e: “Müslim’in vasiyetini dinle ”dedi.

Müslim de ona şöyle dedi: “Ey Ömer! Sana üç vasiyetim var. Biri budur: Bu şehirde yedi yüz akçe borcum var. Benim atım Numan Hacib’dedir. Bu atımı alıp borcumu öde. İkinci vasiyetim: Beni öldürdükten sonra cesedimi gömdürmeni istiyorum. Üçüncü vasiyetime gelince: Bana yapılan işleri yaz ve İmam Hüseyin’e yolla. Buralara doğru yol almamasını kendisine bildir.”  

Müslim Bin Akil’in Şehadeti

İbn. Ziyad sordu: “Müslim’i içinizden kim öldürecek?

Bekir ibni Hamran: “Ey Emir! Bu iş benim işimdir. Çünkü Müslim babamı bugün savaşta öldürdü.”  

Müslim b. Akil’in elinden tuttu. Dışarı çıkardı. Müslim, Mekke’ye karşı dönerek salavat getirdi. Sonra Hüseyin’in geldiği yöne yüz tutup şöyle niyazda bulundu: “Allah’ın selamı üzerine olsun ey Resullah’ın oğlu. Benim halim budur. Acaba senin halin nicedir? Muradım, senin hizmetinde can akçemi saçmaktı. Allah’a ant olsun ki, nasip oldu bu bana! Bu yolda kıldığım dua yüce Rabbim huzurunda kabul edildi.”

Sonra Allah’a hamd ve senada bulundu. Kufe halkına nefret ve lanetler etti. Kelime-i şehadet getirdi. Hamran oğlu Bekir ona kılıç indirmek istedi. Fakat elleri titredi. Kılıç elinden yere düştü. İbn Ziyad, kılıcı elinden alıp başka birine verdi. Müslim b. Akil orada şehit edildi.

Ubeydullah Ziyad, Müslim b. Akil’i ve Urve oğlu Hani’nin cesetlerini ibret için şehrin giriş kapısına astırdı. Başlarını Şam’a yolladı. Yezid’e de olup biteni bildirdi. Yezit bunu öğrenince sevincinden kabına sığamadı. O azizlerin başlarını Şam kapılarına astırdı.

Müslim’in Çocuklarının Akıbeti

Bu sırada bazı mel’unlar Müslim’in iki çocuğunun Kufe’de olduğunu söylediler. Ziyad’da çocukları getirmeyenin asılacağını söyledi. Bu durumdan korkan şahıs çocukların yanına gidip çocuklara durumu bildirdi. Kendisinin Peygamberin Ehli Beyti’ne bağlı olduğunu söyleyip sizi burada bulurlar, sizleri Medine’ye göndereyim dedi. Çocuklara bir miktar gümüş verdi ve Esed adlı oğluna çocukları Irak kapısında bir kervana ulaştırmasını ve kervandaki güvenli birine çocukları emanet etmesi gerektiğini söyledi. Esed onları bir miktar götürdükten sonra benim sabaha kadar kalmam suç olur. Siz ilerleyin ve kervana yetişin dedi.

Müslim’in çocukları kervanın yolunu kaybetmişti ve gece kollukçularına yakalandılar. Ziyad’ın huzuruna getirilen çocuklar zindana atıldı. Zindan muhafızı Meşkûr adlı temiz bir mümin idi çocuklara iyi davrandı ve onların kaçmasını sağladı kendi yüzüğünü verip kardeşine ulaşmalarını ve nişane olarak bu yüzüğü vermeleri gerektiğini söyledi. Kardeşi onları Medine’ye ulaştıracaktı. Ne var ki yolda yine kayboldular. Yolda bir kadına rastladılar. Kadın ve kızı bu iki çocuğa saygı ve sevgi ile bakıp gizlediler. İbn Ziyad, çocukların zindandan kaçtıklarını öğrenmişti. Muhafızı çağırttı ve çocukları ne yaptığını sordu.

Meşkûrda “Serbest bıraktım ”dedi.

Ziyad “Seni asmak gerek” dedi.

Meşkûr “Bin canım olsa onlara feda olsun!” diye haykırdı.

Ziyad yüz kırbaç vurulmasını ve sonrasında da öldürülmesini istedi. Cellat on kırbaç vurunca Meşkûr: “Bismillahirrahmanirrahim” diye inledi.

On kamçı daha vurulunca “Ya Rabbi, bana gufran nasip kıl.”

On kırbaç daha vurulunca “Ya Rabbi, beni Ehlibeyt’e kavuştur!” diyerek sustu.

Yüz kırbaç tamamlanınca bir yudum su istedi. Ziyad suyu verdirmedi. Haris oğlu Ömer öldürülmemesi için şefaatçi oldu. Meşkûr’u kurtardı ve evine götürdü. Meşkûr evde Allah’ın rahmetine kavuştu.

Müslim’in Çocukları Zindandan Kurtuluyor

Müslim’in çocukları gece yol aldılar. Gitmeleri gereken yönü kaybettiler. Habeşli bir kadına denk geldiler. Kadın onların Müslim’in çocukları olduğunu anlayınca onları Peygamber ailesini seven kızının yanına götürdü. Bu kadının kötü bir Yahudi eşi vardı. Adı Haris idi. Adam eve geldiğinde Müslim’in çocuklarının arandığını söyledi. Kendisinin de nimet ve ihsanlardan yararlanmak için çocukları aradığını ve atının sakatlandığını söyledi. Kadın ona “Senin Ehlibeyt’e ne düşmanlığın var?” dedi. Adam “Yorgunluğumun sebebi İbn. Ziyad’ın nimet ve ihsanıdır” dedi. Kadın “Ancak namert olan kimsedir ki, dünyanın altın ve gümüşü için bir nice mazlumu zalimlerin eline teslim eder” dedi.

Gece olmuştu çocuklardan büyük olan Muhammed, kardeşini uyandırıp ona rüyasını anlattı “Ey kardeşim, gözünü aç. Yatmanın zamanı değildir. Şimdi büyük babamı rüyamda gördüm. Hz. Muhammed Mustafa, İmam Ali ve İmam Hasan Müçteba ile Cennet’te dolaşıyorlardı. Resul hazretleri bizden yana baktı.  Babamıza dedi ki: “Ey Müslim! Bu mazlumları zalimler arasında niçin kimsesiz ve garip bıraktın?”

Babamız “Ya Resulullah! Yakında onlar da mübarek hizmetinde şeref kazanacaklardır!” Küçük kardeşi İbrahim de aynı rüyayı gördüğünü söyledi ve ikisi birbirine sarılıp ağlaştılar.  Ağlama seslerini duyan Haris çocuklara kim olduklarını sordu. Çocuklar Müslim’in çocukları olduklarını söylediler. Haris çocukları odaya kapattı. Dışarı çıktı. Niyeti sabah çocukları öldürmekti.

Müslim’in Çocuklarının Şehadeti

Her ne kadar yaşlı kadın yalvarsa da yakarsa da fayda vermedi. Sabaha doğru çocukları önüne katıp Fırat nehrinin kenarına götürdü. Onları öldürmek üzereydi. Karısı, oğlu ve bir kölesi arkadan gitmişlerdi. Çocukları öldürmesin diye yalvarıyorlardı. Onlar yalvardıkça öfkesi daha çok arttı. Kölesine emretti “Bunları kılıçla öldür!” Köle öldürmeyeceğini söyledi. Haris kölenin kolunu kesti. Oğlu bunu görünce “Baba! Bu köle benim kardeşim gibidir. Bu cefayı ona nasıl layık gördün?” dedi.

Haris “Cezasını gördü. Şu kılıcı al, onları sen öldür. Yoksa seni de öldürürüm” dedi. Oğlu “Ben asla bu işi yapamam, senin yapmana da razı olamam” dedi.  Kadın Harise yalvarıyor “Çocuklara kıyma, Ziyad’a götür ne yaparsa o yapsın”. Haris “Bu cemaatin Kufe’de taraftarları çoktur, şehre girince hücum ederek elimizden alırlar, benim çalışmam da boşa gider” dedi. Akil’in çocukları yalvardılar “Bizim kimsesizliğimize acı! Eğer maksadın dünya malı ise saçlarımızı kırpıp bizi köle gibi sat, paramızı al!” dediler.

Haris bu yalvarışlara da aldırmadı,  tam onları öldürmek için harekete geçince, karısı ile oğlu buna mâni olmaya çalıştılar. Adam onların izin vermeyeceğini anlayınca oğluna ve karısına bir kılıç darbesi vurdu. Oğlu ölmüş, karısı da yaralanmıştı.

Haramzade onlardan kurtulunca önce on iki yaşında ki Muhammed’in mübarek başını kardeşinin gözü önünde masum bedeninden ayırdı. Sonra sekiz yaşında ki İbrahim’in başını da kesip bedeninden ayırdı. Bu zulümden zemin ve zaman kapkara oldu. Meleklerin inlemelerinden çıkan gürültü toprakaltı yaratıklarına erişti. Haris çocukların başsız bedenlerini Fırat’a atarak başlarını İbn Ziyad’a götürdü.

Katil Cezasını Buluyor

İbn Ziyad, “Ey Haris bunlar nedir?” Haris “Müslim’in oğullarının başlarıdır” dedi. İbn Ziyad “Bu çocukları nasıl öldürdün?” Haris “Senin iltifatına mazhar olmak ümidiyle” dedi. İbn Ziyad “Ben bunların hapiste oldukları hakkında Yezid’e mektup yazmıştım. Bunları niçin bana getirmedin?” dedi.

Haris “Halkın hücum ederek elimden alacaklarından ve bu sebeple senin iltifatlarından mahrum kalacağımdan korktuğum için yaptım!” cevabını verdi. İbn Ziyad adamlarından birine dönerek“Ey Mukatil! Bu adamı, çocukları şehit ettiği yere götür, orada işini bitir. Mümkünse çocukların başlarını da bedenleriyle birleştir!” dedi.

Mukatil, mel’unu sıkıca bağladı, kesik başları da alıp yola revan oldu. Kufe halkı başlara bakıp vaziyeti öğrenince me’lunu taş atıp cezalandırdılar. Mukatil çocukların öldürüldüğü yere varınca burada bir köle ile bir oğlunun cesetlerini gördü. Yanlarında da yaralı bir kadın vardı. Bu kadından olayları öğrendi. Çocukların başlarını alıp suya koydu.

Rivayet edildiğine göre o Müslim’in iki çocuğunun başları Fırat’ın suyuna düşünce başsız bedenleri sudan çıkarak kesik başlarıyla buluşup birleşmişler. Sonra kardeşler birbiriyle kucaklaşarak suya batmışlardır.

Mukatil bu hali hayretle temaşa etti. Mel’unun evvela ellerini, ayaklarını kesti, gözlerini oydu. Sonra başını keserek suya attı. Fakat su onu kabul etmeyerek kenara fırlattı. Sonra toprağa gömdüler toprakta kabul etmedi. En sonunda o melunu yaktılar. Oradaki şehit olan köle ve oğlunun cesetlerini de defnettiler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir